Bilgi Vasıtalarını Doğru Kullanmak
Kuran’a göre insan imtihan varlığı, dünya imtihan yeri, insana bu dünyada bahşedilen ömür de imtihan süresidir. İmtihanda her insana doğru cevaplaması gereken sorular sorulur. İşte denenme sürecinde olan insana sorulan ve cevap vermesi istenen ilk soru, “inanmaktır”. İnanmak da bir hakikati tasdik etmektir ve bir anlamda ahlaki bir ilişkidir. Ahlaki ilişki ise sanıldığı gibi sadece bir davranış değil, aynı zamanda bir değerlendirme ve yaşayıştır.
Bunun için Kur’an, insanları Allah’a inanmaya ve İslam’a girmeye çağırırken onlardan öncelikle “ doğru değerlendirme” yapmalarını ister. Bunu yaparken de onları, gerek kâinattaki gerekse kendi benliklerindeki kudret harikalarını incelemeye ve bunlar üzerinde derinlemesine düşünmeye çağırır. Çünkü doğru değerlendirme, hem bilgi hem de ahlak olayıdır. Şayet bu terk edilirse taklit baş gösterir. Kur’an ise körü körüne taklidi şiddetle yerer ve eleştirir. Zira imanın temeli “ doğru değerlendirme” olduğu gibi inkârın ve her türlü ahlaksızlığın temeli de bilgi vasıtalarını doğru ve yerinde kullanmayıp her şeyi körü körüne taklit etmektir.
Kur’an’a göre doğru değerlendirmeyi, bilgi vasıtalarını bir başkasının kontrolüne sokmadan yerinde ve doğru kullanabilen “ akıl sahibi özgür kişiler” yapabilir. Bu ise fikri, akli ve ahlaki bir gayreti gerektirir. Buna örnek olarak Hz. İbrahim gösterilebilir. O genç yaşta olmasına rağmen bilgi vasıtalarını ihmal etmemiş, aksine yerinde ve doğru kullanıp şirkten uzaklaşmış ve tevhit inancına ulaşmıştır. Zira Kur’an’a göre, kalbin tatmin olması için aklın sorduğu sorular, Allah’a karşı bir saygısızlık anlamına gelmemektedir. ( krş. 2/260)
İnsanın en büyük zaaflarından biri de çoğu zaman bilgi vasıtalarını yerinde, doğru ve etkin biçimde kullanamamasıdır. Kuran’da bu durum, “ hevaya uymak” olarak nitelendirilir. Vahiy ve akıl yoluyla elde edilen bilginin zıddına hareket etmek anlamına geldiği için de bu yaygın toplumsal zaaf, “cahiliye zannı” diye isimlendirilir. ( 3/154)
Sonuçta, hevaya ve zanna uyma, insanın bilgi edinme melekelerinin körelmesine neden olur. Bu duruma düşenler de kendilerine yöneltilen her türlü akli ve ahlaki çağrıyı reddederler. Oysa imani ve ahlaki anlamda değişmeyi ve gelişmeyi gerçekleştirecek olan insanın kendisidir. Şayet bu gelişme ve değişme iyi yönde olursa Allah ona yardım eder; aksi yönde ise onu terk eder. Bunun için inanmak ve imanını artırmak isteyen insanın, bilgi vasıtalarını yerinde, doğru ve etkin biçimde kullanıp, akli ve ahlaki bir gayret ortaya koyması şarttır.
#