Ahlak Kalitesi
Allah’ın işlerini, yaratılış ve var oluş süreçlerini doğru anlamak ve değerlendirmek için, sağlam bir imana, güçlü bir karaktere ve ahlak kalitesine ihtiyaç vardır. Bu da bir hüküm verme özgürlüğüne, bir harekete geçiş kabiliyetine ve karakter kudretine sahip olmakla gerçekleşir.
Bu yüzden Kur’an, toplumun kişi üzerindeki etkisini ve belirleyiciliğini reddetmemekle birlikte ferdi ve şahsiyeti esas alır. O, sağlam bir kişiliğin oluşturulması halinde topluma rağmen hakikatin bulunabileceğini, insanın fıtraten bu güçte ve sorumlulukta olduğunu belirtir. Gerek Mekke döneminde gerekse daha önceki dönemlerde, inkarcı toplumlarına rağmen Allah’ın dinine ve peygamberlerine inanma başarısını göstermiş az sayıdaki müminleri de buna örnek olarak gösterir.
Kuran’ın, mümin muhataplarından isteği, yozlaşmış toplumlarına rağmen inandıkları değerlere sıkıca bağlanarak şahsiyetlerini ve cesaretlerini ortaya koyup zalim çevreye muhalefet etmeleridir. Çünkü insan, şahsiyetini kurmadan, karakter kudretine ve ahlak kalitesine sahip olmadan, inandığı değerleri başkasına tebliğ edip benimsetemez.
Ahlaki konularda insanın genel zaaflarından biri de yaygın olan çoğunluğun görüşüne uymasıdır. Oysa Kuran’a göre imani ve ahlaki hakikatlerin belirlenmesinde çoğunluğun görüşü her zaman mutlak doğruluk kriteri değildir. Öte yandan sapma ve saptırma elbette tarihi ve sosyal bir gerçektir. Fakat bir Müslüman için bu, meşru bir mazeret değildir. Bunun için Kuran, ferdi şahsiyeti ve sorumluluğu ön plana çıkardığı gibi toplum şahsiyetine ve sosyal sorumluluğa da önem verir. Firavun toplumu örneğinde olduğu gibi inkârcı ve zalim toplumları da şahsiyetsizlik ve sorumsuzluklarından dolayı eleştirir.
Kuran, ferdin ve halkın zalim kişilere körü körüne itaat etmesini yanlış bulur ve bunu fasıklık olarak görür. Saptırma, sömürme, ezilme ve hor görülmeye karşı sergilenmesi gereken doğru tavrın, direniş göstermek ve muhalefet etmek olduğunu söyler. (krş.42/ 41- 42 vb.) Ahlak kalitesi düşük, karakter kudreti de zayıf olan toplumlarda ise zulmün uzun süre devam edeceği uyarısında bulunur. İnsanlık tarihinde iman kişiliğini ve karakter kudretini gerçekleştirip hak dini kabul eden ve zulme karşı direnen kişi ve gruplardan örnekler sunarak da ferdin ve toplumun sağlam bir kişiliğe ve mükemmel bir ahlak kalitesine sahip olmasını hedefler.
İşte onun bu konuda sunduğu örneklerden biri de müşrik Mısır toplumunda ve Firavun sarayında yetişmiş olmasına rağmen Hz. Musa’nın getirdiği hak dine inanma başarısını göstermiş olan “Mümin kişi”dir. Zira o, iman diriliğine, sorumluluk bilincine, karakter kudretine ve ahlak kalitesine sahip mükemmel bir insandır. Dahası ideali, bir inanç özü ve ruh besini haline getirip pratiğe yansıtan, zulüm önderlerinin karşına doğruluğun mimarı olarak çıkan bir iman eri ve tevhit kahramanıdır. (bkz. 40/ 28-44) Öyleyse her mümin, yaşadığı çağın şuuru ve örnek şahsiyeti olabilmelidir.