O-kul
İnsanın hesâbı ayrılık üstüne… Öz/lemi rasyonel sayılarla sayıyorum. Bölünse de zaman 'bir' an. Bütünden parçalanan; 'Bir'den, kesrete düşen insan, payına düşeni alıyor hep paydasından:
Hüsran, hüsran, hüsran…
"Asra andolsun ki hüsrandadır insan!"
Varlığın hesabı ayrılık üstüne…
Varlık gayra armağan(!)
…
Aklımda bölük pörçük her mânâ darmadağınık. Şimdi bunca parça, bunca bölüm nasıl toplanır? Öze ait olmayan… Olmayan 'yok' nasıl çıkarılır hayattan? Nasıl çıkılır bu hesaptan?
Sığınarak Allah'a şeytansı bir kasaptan, pay ve paydayı eşitleyerek bütüne ulaşmalı şimdi.
Hakiki bölünmez bütünlüğe...
'Bir'e…
Öz/bilge'ce Tevhîde…
…
İnsanın macerası ayrılık üstüne…
Zira insan ilk ayrılığını Allah’tan koparak yaşadı. Âdem'e üflenen ruhu, insan unutarak ve utanarak taşıdı. Ve insan Havva'nın yaratılmasıyla özünden bir kez daha ayrılacaktı. Sonra yurdundan, cennetten koparılacaktı. Ayrılacaktı her şeyden:
Rabbinden, kendisinden, eşinden, kardeşinden…
Oğlundan ve dostundan...
Çünkü nisyandır İnsan.
Unutan ve unuttuğundan utanan.
…
İlki unutulmasaydı eğer, belki de bir daha ayrılık acısı hiç yaşanmayacaktı. İnsana bu acı tekrar tekrar hatırlatılmayacaktı. Kanata kanata öz/lediği kopmayacaktı ondan.
Ki insan, ünsiyet kılan…
Alışan...
O'ndan olana hemen kaynayan…
Olsa da bağlandığı esmer bir Roman.
…
Ve ben Tanrı kılmadan hiçbir kulu; o-kullar'da, aynalarda seyrettim O'nu! Bunca günahsıza ders verirken, dersini alıp gitmek mi bu?
Çocuklarla bütünleşerek hisse/de hisse/de varlığı ve Bir-liği, payı ve paydayı sonunda eşitledim. Zaten hepsi Ben'dim. Şeytanca kasaplık edip: "Ben üstünüm" demedim.
Bölünmedim.
Kesreti ve vahdeti anlamadan gitmedim.
...
Şükür, öylesine dökülen bir söz müdür ağızdan? Ben çocuklar gördüm; çadırlarda, çamurlarda mutlu olan. Allah'ın 'takdir'ine 'şükür' için göbek atan.. onlarca Roman.
Ve ellerimde 'Takdir'i ve 'Teşekkür'ü taşıyan belgeler raks ediyor. Mikrofonda konuşan ses sarsılarak titriyor:
Sizi öz/leyeceğim, sizi öz/leyeceğim, sizi öz/leyeceğim...
Ben'imden vazgeçip özümdeki Ben'e heyecanla yaklaşıyorum.
Âdem ve Havva'nın buluştuğu yöne dönüp tesbih çekiyorum:
O'nu seviyorum, O'nu seviyorum, O'nu seviyorum…
…
Şimdi O'ndan olan her Kul'dan ayrılıp O'na yaklaşmalı. Yeni ayrılıklar yaşayarak ilk firâka ağlamalı. Bölüne bölüne "parçalar toplayıp hayattan," öze ulaşmak için sabır istemeli Allah'tan.
Bağlandığım her şeyden kopup istiklâle kavuşmalı:
Çocuklardan, mikrofonu uzatan elden, kendimden… hepsinden.
Ayrılmalı mânâyı getiren harflerden.
Her şeyden ayrılmalı ve O'nda buluşmalı.
Yutkuna yutkuna istiklâl türküsü söylerken,
Yürekten haykırmalı dil olsa da lâl:
"Hakkıdır, Hakka tapan, milletimin istiklâl."
#