Sabır
Kur’an, Hz. Peygamber'e ve onun şahsında iman eden herkese sabrı tavsiye eder; sabredildiği taktirde Allah'ın, Hz. Peygamber'e ve ümmetine yardım edip onları zafere erdireceği müjdesini verir. Çünkü sabır, insanın giriştiği doğru, haklı ve hayırlı işlerde karşısına çıkan zorluk ve sıkıntıları, azim ve metanetle aşabilme eylemidir. Allah'ın rızasını kazanabilmek için nefse hâkim olma, bütün sıkıntılara katlanma, her türlü zorluğa göğüs gerip ilahi buyruklara uyma faaliyetidir. Dünyanın aldatıcılığına, servete ve şöhrete tapanların çokluğuna rağmen hak yoldan ayrılmamak, iflas geçitlerini, iman ve ihlâsla aşabilme gayretidir. Nefsin haksız hazlarını yenme, iman yolunda azimle yürüme ve zulme karşı direnme gücüdür. Bunun için sabır, sıfatların en güzeli, ahlakın en yüksek derecesi ve hepsinden öte müminin, imanını ihlâs terazisinde tartma işlemidir. Öyleyse insan sabrı itiyat edinmeli ve kendini sabırla terbiye etmelidir.
Sabrın ölçüsü, Kur’an'dır. Kur’an'a göre sabır, insanın haklı ve hayırlı çabalarını, iman ve azimle sürdürmesi; karşısına çıkan zorlukları da cesaret ve metanetle aşabilmesidir. Bu yüzden insanın, başkaları tarafından kendisine veya dinine zarar verilmek istendiğinde hiçbir şey yapmaması; “sabır imanın yarısıdır” deyip her yerde pasif ve suskun kalması, her kötülüğe katlanıp her zillete boyun eğmesi sabır değil, haramdır.
Kur’an’daki “sabret” emrinin, öncelikle Hz. Peygamber'e yönelik olması, kimseyi yanıltmamalıdır. Zira Allah'ın bu hitabı, hangi yerde ve devirde olursa olsun, nasıl bir sıkıntı içinde bulunursa bulunsun O'na inanan her insan için de geçerlidir. Şayet insan bu hitaba kulak verip onu kendine rehber edinirse, artık böyle bir insan için aydınlık günler yakın demektir. Çünkü her zorluktan sonra bir kolaylık, her sıkıntıdan sonra bir ferahlık, Allah'ın bütün müminlere yönelik bir vaadidir. İlave edelim ki güçlüklere katlanmak, kendine söz geçirebilen kişinin işidir.
Demek ki Kur’an’da, başta Hz. Peygamber ve onunla aynı inancı paylaşan müminler olmak üzere herkes, sabra davet edilmekte; zaman uzasa da, işler sarpa sarsa da ve olumsuz şartlar bütün umutları yok edip ufukları karartsa da Allah'ın yardım vaadinin, vakti geldiğinde mutlaka gerçekleşeceği müjdesi verilmekte; bu arada uzun sürecek ve sıkıntılı geçecek olan bu sabır yolculuğuna eli boş çıkılamayacağına; bunun için nefsi terbiye edip arındırmak ve günahların bağışlanmasını isteyip her daim Allah'a yönelmek gerektiğine dikkat çekilmektedir. İşte ilahi yardımı görmek ve zafere ermek için Allah'ın sunduğu plan budur. Bu plan, her savaş için gerekli teçhizatın, her mücadele için de ciddi bir hazırlığın ve donanımın şart olduğu mesajını vermektedir.
Sonuç olarak sabır başarının tohumudur. Faaliyeti diri tutan, eseri yeşerten odur. İşi, bir dakika öncesine alma aceleciliğinden ve bir dakika sonraya bırakma tembelliğinden kaçınma ve korunma iradesidir. İnsana kader çizgisinin gerisini ve ilerisini gösteren bir ışıktır. Sabrın dinamiği ve zekâtı ise cihattır. Bu yüzden Müslümanın sabrı ölü ve pasif bir sabır değil, geleceğe yönelik bir güven direnişidir. Kur’an’ın imandan ayırmayarak öğütlediği ve övdüğü sabır da budur.
#