Misafir Kalem ( Tuncay ENGİN)..Bir Adım Daha Lütfen
BİR ADIM DAHA LÜTFEN...
Mükemmel olduğumuzu zannederiz çoğumuz,
Hatasız, herşeyi bilen
Ve herşeyin en güzelini yaptığını zanneden...
Oysa, başkalarının da aynı şekilde düşündüğünü unuturuz her nasılsa...
Tıpkı bizler gibi, insanların neredeyse tamamı, kendisini kolay kolay hata yapmadığı zannındadır ve çoğumuz bu ince noktayı atlarız genellikle.
Ve kaçırdığımız en can alıcı nokta:
Bu durumun bizatihi kendisi, insanlar arasındaki ilişkilerde sıkıntıların temel kaynağıdır ve neredeyse tamamımız yapmayız böylesine önemli bir tespiti yaşamımızda...
Örneğin ben, doğru olduğuna inandığım bir konuda, herhangi bir arkadaşıma birtakım sözler söyledim ve o da bunu beğenmedi ve kendince olması gereken söz veya davranış şekli farklı olduğu için sözlerimden alındı. Sonunda da ilişkilerimiz kötüleşmeye başladı.
Ben kendi doğrumda ısrar etmeye devam ettim, o da alınmaya...
Buyrun size çetrefilli ve içinden çıkılması çok zor gibi görünen bir problem...
Soruyorum dostlar sizlere, böyle bir durumda siz nasıl davranırdınız?..
İşin ilginç yanı, insanların büyük çoğunluğu, kendi doğrularında ısrar etmeye devam etmekte ve sonuçta da ilişkiler ya kopmakta ya da kopma noktasına gelmekte...
Bu yaklaşım; toplumumuzda çok yaygındır ve insanların birbirinden kopuk ve yalnız kalması, hatta yapayalnızlaşması gibi ağır sonuçlara yol açmakta ne yazık ki...
Ve eksikliğini inanılmaz derecede hissettiğim konulardan biri de, ‘dostsuzluk ve yalnızlaşmanın toplumumuzu güçlü ve kurtulunması imkânsız bir ahtapot misâli sarıp sarmalaması’ oldu ister istemez...
Kendi yaşamımızı ve çevremizde ilişkide bulunduğuz arkadaşlarımızı şöyle bir düşünelim lütfen...
Dostlarımızın küçücük istekleri karşısında nasıl davranıyoruz?
Onların eleştirileri bizi nasıl etkiliyor, ilişkimizi zedeliyor mu?
Ya da tersinden düşünelim...
Arkadaşlarımız, bizim taleplerimiz karşısında rahatsızlık duyarak bin dereden su getirmeye mi kalkıyor?
İyi niyetli ve yapıcı olarak yaptığımız eleştiriler, ilişkilerimizi kopma noktasına mı getiriyor?
Yoksa bu tür davrandığımız ya da bize karşı bu şekilde davranıldığı için şimdiye kadar pek çok dost veya arkadaşımızı yitirdik mi?
Eğer bu soruları kendimizi aldatmadan cevaplarsak, dostlarımızla beraber pek çok değerin de bizden ayrılıp gittiğini göreceğiz... Hatta bu sürecin bize, inanılmaz derecede acılar vererek devam ettiğini de algılamak zorunda kalacağız.
Peki bu durum, fasit bir daire gibi hep böyle mi devam edecek ve biz hep kaybetme kuşağında mı kalacağız?
Ya da, çevremizde eleştirilerde bulunduğumuz insanlardan hiçbir farkımız kalmayacak mı?
Biliyor musunuz sevgili dostlarım...
Çağımız insanının en yaygın ve en büyük sıkıntı kaynaklarından birisi olan bu sorunun cevabını bulduğumu sanıyorum. Kendi hayatımda yeterince uygulayamamış olmama rağmen, birkaç yaşanmış olayda yüzde yüz başarılı sonuçlar verdiğini gördüm ve inanın büyük bir huzur ve mutluluk duydum.
Cevap çok basit:
Birincisi, empati (kendimizi başkasının yerine koyma),
Ve ikincisi, gururumuzu kırarak bir adım daha atmak...
Lütfen sevgili dostlar, bu yazıyı okur okumaz, ‘Ben haklıyım, ilk adımı niye ben atayım ki’ ya da ‘önce o özür dilesin, ondan sonra belki affederim’ tarzı cümlelerle mücessemleştirebileceğimiz, benliğimizin yıllardır bize fısıldadığı ve pek çok dostumuzu kaybetmemize yol açan anlayışı bırakarak;
Bir adım daha atalım, örneğin; kırıldığımız dostumuzu uzaktaysak hemen telefonla arayalım, yakındaysa hemen yanına gidelim, ‘bir çayını içmeye geldim’ diyelim gülümseyerek...
Tıpkı buzun güneş karşısında erimesi gibi, aradaki kırgınlığın anında biteceğini ve bizim bundan hiçbir şey kaybetmeyeceğimizi, hatta kazanma kuşağına geçeceğimizi garanti ediyorum.
Ayrıca, iç sıkıntılarımızın hızla yok olup gitmesi ve rahatlama gibi değerli iki ödül de eşantiyon olarak mutluluk hanemize teslim edilecektir.
Bu kadar güzel sonuçlar, sadece küçücük bir şey karşılığı bizim olacak:
Anlamsız gururumuzu terk edip bir adım daha atarak...
Sadece bir adım...
Tuncay ENGİN