Reçel Kavanozunun Kırmızı Işığına Bakarken
Düşüncelerimiz bir kelebeğin kanatlarında ki zar kadar ince ve saydam, nasıl olsa kırılacak, delinecek diyerek boş beyin olmayı seçiyoruz. Toz zerresi gibi küçük meselelere kafa yoruyor, tuvallere yansıtılamayacak kadar güzel olan dünya nimetlerini mikroplu tozlara karşı koruyamıyoruz.
Hiçbir şey düşünmeden yağmurda duran, aptal bir hindinin yaptığı şekilde ağız açık boğulana kadar gökyüzüne bakmak mı doğrusu sizce.
Aptallık, kıskançlık, düşüncesizlik, ihanet, iftira, sadakatsizlik, cahillik, bencillik, hırs, kibir, nefret, şiddet ve körlük, çamurlaşan çöplükte her yağmur yağışında su yüzüne çıkan bu kelimeleri altın zincire takıp boynumuza asıyoruz. Ne de güzel böbürlenerek cümle âleme bağrımızı açıp gösteriyoruz.
Olgunlaşmamış meyveyi kopartırsınız sonrada olgunlaşsın diye hormon enjekte edersiniz ve yemeğe kalkarsınız siz, beyinleri hormonlaştırıcılar sizi! hiç mi Nasrettin hocayı okumadınız dök meyveleri ağaç dibine bir güzelde üzerine yap sonrada buna değmedi bunda yok diyerek ihtiyaç duyduğunda ye.
İnsanları mükemmelleştiremezsiniz, onun bellek kartı arıza yaptı değiştir böyle işler daha olmuyor, bizi güzel yapan ise özgür irademiz, hatalarımız ve bireyselliğimizdir.
Sevgimiz, umudumuz, hayallerimiz, rüyalarımız bunlar için yaşamıyor muyuz? Mükemmelliği yakalamak yerine sevmeyi öğrenmek en güzeli ve tabi düşüncesiz olmamak şartı ile.
Sihirbazın mendilinden beyaz güvercin çıkar diyerek kendi mendilinize de sarıp sarmalamayın kapalı kutu karga da çıkar kunduz da
Bal kadar tatlı olan sevgiyi unutmamanız dileğiyle…