Müslümanların Haline Bak
Yeryüzünde bir buçuk milyar Müslüman yaşıyor. Dünya coğrafyasının merkezinde oturuyorlar. Dünya enerji kaynaklarının yüzde sekseni bu topraklarda bulunmakta, hava, kara ve deniz ulaşım yollarının üzerinde, genç nüfusa sahip olmalarına karşı neden zilletteler? Peki, bütün bunlar varda neden geriler?
Müslüman devletlerin geriliğini herhalde Nasrettin hocanın şu fıkrası iyi izah eder.
“Timur” Anadolu’ya gelmiş istediğini yapmaktadır. Ordusunda filler çoktur. Filler ise yemek bakımından oburdurlar, doymak bilmezler. Timur çareyi filleri birer, birer kasabalara verir ve sıkı tembih eder. Fillere iyi bakın ha.
Fillerden biride Akşehir’e verilir. Fil Akşehirlilerin her şeyini yer bitirir. Halk çaresiz kalır. Hoca Nasrettin’e gider.
“Hocam bir çare bulun derler”.
Hoca biraz düşünür ve çareyi söyler. Her mahalleden bir temsilci seçin “Timur un huzuruna çıkıp fili geri almasını isteyelim der”.
Heyet hazırlanır. Ankara’ya doğru yola çıkılır. Yolda heyettekilerin hepsi birer ikişer kaçar. Hoca tam Timur’un çadırı önüne gelince arkasına bakar ki hiç kimse yok. Hepsi kaçmışlar. Hoca geriye de dönemez. Nöbetçiler Hocayı tutar “Timur’un” huzuruna çıkarırlar.
Timur Hocayı görünce; hiddetle ne istiyorsun hoca? Diye sorar. Hoca nüktedanlığını konuşturur.
Devletlû Sultanım bizim Akşehir halkı filden pek memnun çoğalması için bir de dişisini istiyorlar diye cevap verir.
Timur derhal bir fil verir. Hoca önde fil arkada Akşehir’e gelirler. Halk durumu görünce, bu ne hal Hoca diye sorarlar. Biz sizden verilen fili geri alması için Timur’a gönderdik. Siz yeni bir fil getirmişsiniz derler.
Hoca gürler. Bire köftehorlar bilmezmisiniz hakkını aramayanın başına Allah bin türlü belayı verir.
Bu fıkra Müslüman dünyasının içine düştüğü acı durumun özeti gibidir. Meselelerine sahip çıkmayan, fikir üretemeyen, çalışmayı emreden din yerine, miskinliği öne çıkaran anlayışlara teslim olmuş, Akifin ifadesiyle Kuranı asrın idrakine söyletememiş insan topluluğu görünümündedirler.
Seyrani’ninin deyişiyle; “ Zengin Ermeninin, Rumun yağlı ketesi /Kaypak Müslüman’ı yoldan çıkarır” dizelerinde ifadesini bulan görüşlere paralel seyir yapmaktadır.
İşin özü; çalışmak, bilim üretmek, üretilenleri hayata geçirmek herkesin görevi olması gerekirken dışarıdan alınacak geri teknojilerle kalkınılacağını veya silah dâhil her şeyi ithal ederek kalkınılacağını sanan zihniyetlerle İslam dünyası ne onurunu, ne namusunu koruyabilir. Irakta yaşanan “Irza tecavüz olayları”, “Bosna’da yaşanan vahşet”, “Afganistan”, “Pakistan” ve diğer İslam coğrafyalarında yaşanan acı örnekler bu perişanlılığı göstermektedir.
Tunus’ta başlayan, Mısırla devam eden, Libya’da NATO bombalarına sahne olan, Yemen’de yüzlerce insanın ölmesiyle sonuçlanan ve altı aydır Suriye’de yaşanan dramatik tablolar ne yazık ki İslam coğrafyasında olmakta sözde “Arap Baharı” diye adlandırılan gerçekte Batılıların bölge için yutkunduğu zenginlikleri sömürme anlayışı, öte taraftan ister iktidarda, isterse muhalif cephede yer alanların yaptığı tek şey kan üzerine kendi siyasi ikballerini inşa etmeleridir.
Bu noktada herkes; fert, fert, topluluk, topluluk, millet, millet, devlet devlet her an doğru düşünüp, çalışmada sınır tanımadan üreterek, ihraç ederek, zihniyet değiştirerek bu zilletten kurtulabiliriz.
Yoksa üreten, çalışan, güçlü olan efendi olur, hazır yiyen, üretmeyen, yan gelip yatmayı sanat edinenler modern köle olurlar.
Bu durum gözden ırak tutulmamalıdır.
#