Hâlâ Uslanmayacak Mıyız?
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Bu ayette, sorumsuzca yaşanan aşağılık bir hayatın boş ve anlamsız olduğu; hayırlı ve yararlı işlerin, hayata değer ve anlam katacağı; bu yüzden de Allah’a inanıp dinine aktif bir amelle uyum sağlayanlar için ahretin, dünyadan daha hayırlı ve değerli olacağı ifade eldir. Zira burada, ebedi hayat olan ahiretle şu küçücük yerküresi üzerinde yaşanan hayat mukayese edilmekte; dünya hayatının da Allah mizanındaki değeri bildirilmektedir.Bu ayet, hayatı dünyadan ibaret sananlara cevap vermekte ve onları uyarmaktadır. Çünkü bu anlayışa sahip olanlar, varsa yoksa dünya deyip başka bir hayat kabul etmezler. Sorumsuzca yaşanan aşağılık bir hayatı yeğlerler. Onların en büyük zevki, dünya hayatının sonlu olduğunu ve ahiret hesabını unutmak için, oyun ve eğlenceye dalıp boş yere vakit öldürmektir. İşte ayette, böyle sorumsuz ve duyarsız bir hayat sürenlere ileride pişman ve perişan olacakları hatırlatılarak onların ıslahı hedeflenmektedir. Demek ki ayet, insanları dünyadan el etek çekip pasifleşmeye değil, aksine hayatı daha doğru, duyarlı ve faydalı biçimde yaşamaya çağırmaktadır. Zira dünya hayatı kazanç yeridir. Her iki dünya da burada kazanılır. Bu da dünyanın miskinlik ve pasiflik yeri değil, hareket ve faaliyet yurdu olduğu anlamına gelir. Bu sebeple ayette “oyun, oyalanma ve aldanma” olarak tanımlanan hayat, sorumsuzca yaşanan adi, basit, bayağı ve iğreti hayattır. Onun, yerküre ve üzerindeki hayatla eşitlenmesi doğru değildir. Çünkü yeryüzündeki hayat, insanın denenmesi için ona bahşedilmiş en önemli nimet ve fırsattır. Ne var ki insanların çoğu bu hakikati göz ardı etmekte; gerçek ve ebedi hayatı değil de oyun ve eğlenceyi yeğlemektedir. Bunun için ayet, ahiret inancı ve takva bilinciyle yaşanmayan bir hayatın, oyun ve eğlenceden ibaret olacağı mesajını vermekte; bu mesajı doğru alabilmesi için de insana akıllı ve ahlaklı olmayı önermektedir.
Hemen hatırlatalım ki çoğu kez “akıllı olmak” la “ahlaklı olmak” birlikte düşünülse de akıl ahlaktan ayrıldığında akıllı olmak her zaman ahlaklı olmak anlamına gelmez. Çünkü akıllı zalim ve akıllı kâfir de olunur. Öte yandan Türkçede “akıllı ol” öğüdü daha ziyade menfaati; “uslu ol” öğüdü de ahlakı tavsiye eder. Kurnazlığın ve çıkarın, egemen sosyal karakter haline geldiği zaman ve ortamlarda ise kelimeler ciddi bir anlam kaybına uğrar. Tıpkı kötülüklerden âri, temiz ve dürüst anlamındaki “saf” kelimesinin, çıkarcı çevrelerde “aptal” anlamına gelmesi; aldatmanın da “zekâ hakkı” kabul edilmesi gibi. Bunun temel sebebi, Allah’a hakkıyla inanmamak ve ahireti umursamamaktır. Oysa bütün kavramlar, insanî durumlara göre form kazanmaktadır.
Nitekim bugün yaptıklarımızın rehini olarak teknoloji, tüketim, haz ve hız yüzünden çoğumuzun kalpleri mühürlü, kulakları sağır, gözleri kör, vicdanları kararmış ve akılları tutulmuş durumda. Bu yüzden hiçbir uyarı işe yaramıyor. Tam tersine pek çok insan Allah’a yanlış inanıp güvenmenin faturasını her gün çok ağır bir biçimde ödemesine rağmen hâlâ bir türlü akıllanıp uslanmıyor.
Sonuç, insan kendini korumak için aklını başına alıp elinden geleni yapmayınca “Allah korusun” duası, sünnetullah’a ters düştüğünden kabul görmüyor.
#