Neyi Paylaşamıyoruz
Tedbirsiz yolculuğun, tehlikesi de çoktur,
Huzurlu yolculuk istiyorsak dünya da,
Paylaşmaya önem ver aç kalmasın kıyıda.
Değerli okuyucularım,
Evet, neyi paylaşamıyoruz diye başlamak istiyorum bugünkü köşe yazıma, gerçekten hiç düşündük mü,neyi paylaşamıyoruz? Bir insan kaç yılda yetişiyor. Nedense şu dünya gezegeninin üzerinde ki yolculuğumuz da bir türlü huzur sağlanamadı. Bu gidişle olmayacakta. Dedim ya, anlamak mümkün değil. Kim, kimin dümen suyunda belli değil. İdrake hapsedilen yalanlar anarşizmi doğurur. Tenkit hakkının olmadığı toplumlarda alkışların bir yalan olduğunu unutmamamız gerekir diye düşünüyorum. Kendi elleriyle gözlerini çıkaran bir idrak hastası olmaktan ne zaman kurtulacağız. Hayaletlerin korkusu içinde çırpınıyoruz. Kendi ellerimizle yaptığımız hayaletlerin. Bir türlü zindanımızı yıkamadık. Kendimize yabancılaştık. Önce kendimizi tanıyalım. Cami avlusunda bulunmuş bir çocuk gibi çırpınıyoruz. Bir yalandan başka bir yalana, bir abesten başka bir abese kaçış. Aynı zamanda gözü dönmüşcesine mal yığma hastalığı. Pasta belli, bunun taksimi ölçüsüz ve tartısız yapılırsa, sonuç şu an yaşadığımız gibi olması doğaldır. Bir asırlık dönemi adam gibi yaşama gayretinde değiliz. Şu an yaşayanların tamamı, bir asır,yani bir ömür sonrası hepsi toprak olamyacak mı? Neyi götürebileceksin ki, kim ne götürmüş bu güne kadar? En son bütün birikimler dünya ile birlikte helak olmayacağınımı zannediyoruz.
Aydın toplumun vicdanıdır derler. Bugün o aydını arıyoruz. Aydın gerçekçi olmak durumundadır. Hakikatlerin aydınını arıyor toplumumuz. Pahalıya mal olan bir gafletin sonuçlarına katlanmak durumunda bırakıldık. Ve şu dünya denilen gezegende yolculuğumuz hep meşakkatli olacağa benziyor. Ders almıyoruz geçmişimizden. Geleceğimizi de ihtiraslarımızın üzerine kuracağımızı zannediyoruz. Bunun için de, öğrenemedik paylaşmayı. Kıskandık sanki birilerinden adaleti, özgürlüğü ve hürriyeti. Günümüzde insanlarımızın adalete, eşitliğe, özgürlüğe güveni gittikçe neden azalıyor acaba? Suç bu değerlerde, bu kavramlarda değil, bu değerlerin yanlışlara kurban edilmesindendir. Bunu anlayabilecek bir nesil_i yetiştirme gayretinde olamadık. Yaldızlı, aynı zamanda kendimizin de inanmadığımız sözleri insanlarımıza söylemekten geri kalmadık. Ama başta kendimiz uymadık söylediklerimize. Davranışlarımız söylediklerimizi her gün yalanlıyordu. Birer tılsım sandık sloganları. Milletlerde ihtiyarladıkça gevezeleşiyor demek ki. Hamlelerin yerini boş laflar alıyor. Fakat artık doğrulara da inanmayacak kadar aldatılan bir toplumla karşı karşıyayız. İkna etmek mümkün olmayacak artık insanımızı. Her olaya kuşkuyla yaklaşan, şüpheci bir millet olma yolunda hızla yürüyoruz.
Sonuç itibariyle, geçen her gün bir birine güveni yitiren, işi olursa sadece merhaba diyen, bir milletin acaba ömrü ne kadar olur. Tarafsız olmak, seyirci kalmakla aynı manaya gelir. Bizler eğer ülkemizi seviyorsak, bu güzel toprakları çocuklarımıza ilelebet bir vatan olmasını istiyorsak, yapılacak tek şey var. Gayri Milli Hasılanın Adaletli bir şekilde taksimi, aynı zamanda bu pastayı kendi çıkarları doğrultusunda kullananların cezalarının zaman aşımına uğramaması, yani mahşere bırakılmamamsı en doğru olan yoldur. Hakkın ve hakikatin korunacağı bir ülke olmanın yolunda yürüyemezsek, bu güzel topraklarda huzurlu yaşayamayız değerli dostlar.