Ölüm Gerçeği
Fahrettin YILDIZ
Yayın:
Güncelleme:
Bu ayette ölüm gerçeği dile getirilmekte; inkâr ve şirk gibi bağışlamaz günahlarla ölüme yakalanan kişilerin yalnızlık ve çaresizlik halleri tasvir edilmektedir. Ölüm, herkesi kuşatan ilahi bir kanun ve inkârı imkânsız olan bir hakikattir. Bu yüzden insan, dünyaya bir canlı olarak gelir, belirli bir süre yaşar ve sonunda ölür. Fakat insan açısından ölüm, dünya hayatının sonu olsa da her şeyin sonu değildir. Aksine daha sonra yaşanacak yeni ve ebedi hayata açılan bir kapıdır. Bu sebeple ölümden sonra ahiret hayatı da tıpkı bu dünya hayatı gibi gerçek olarak yaşanacaktır. Ölümün mahiyeti tam olarak bilinmemektedir. Fakat genel kabule göre ölüm, “ insanın beden-ruh bütünlüğünün bozulup canının bedenden ayrılması ve hayatının sona ermesidir.” Şu halde ruhu bedeninden ayrılmış ve ruh-beden bütünlüğü bozulmuş olan kimse ölümü tatmış demektir. Ölümün insan tarafından tadılması ise onda ölüm tecrübesini yaşayan bir özün bulunduğuna işaret etmektedir. Bu da ölümün bir yok oluş değil bir nevi irtihal/intikal olduğunu gösterir. Ölüme yapılan en büyük iftira, onun bir irtihal değil de “yok oluş” olduğunu söylemektir. Bunun sebebi ise tek dünyalı bir hayat anlayışına sahip olmaktır. Ölüme yapılan başka bir iftira da onun “uyku” olduğunu söylemektir. Halbuki gerçek, bunun tam tersidir. Bu yüzden toprağa verilen cesetlere “rahat uyu” demek, ölenin nasipsizliğinden ziyade gömenin basiretsizliğine işaret eder.
Ölümsüzlük arzusu ve düşüncesi her insanda bulunsa da gücü, kuvveti, malı, serveti, makamı, iktidarı ve sağlığı ne kadar çok ve yüksek olursa olsun ölümden kaçmak ve kurtulmak hiç kimsenin başarabileceği bir iş değildir. Nitekim inanmayan ve özellikle de ahiret hayatını ve hesabını yok sayan kişiler, ölmemek için her çareye başvurmuşlar, fakat bugüne kadar hiç kimse bunu temin etmede başarılı olamamıştır. Ölen kimse içinse artık kıyamete ve ahirete doğru giden bir kapı açılmıştır. Bu yüzden kabirle açılan kapı, kıyamet ve ahiret hayatı olarak yaşanacak; o hayatın da kendine özgü kuralları ve koşulları olacaktır.
Sonuç olarak ölüm, sevmeyeni seveninden çok olan kaçınılmaz bir kaderdir. Dünya ile ahiret arasındaki sırlı kapıdır. Bu dünyayı öbür ikizine bağlayan göbek bağıdır. Ölümün sesi her sesten gür çıkmakta, bunun için de o konuşunca herkes susmaktadır. Bu durumda her insan, Kuran’ın beyanını dikkate alarak bu dünyada ahiret azığı tedarik etmeye çalışmalıdır. Çünkü onun hem bu dünyada hem de öteki dünyada başarılı ve mutlu olması, bu idrake erip tedarikte bulunmasına bağlıdır. Zira insan dünyadaki tüm varlığını geride bırakıp tek başına Allah’a gelecek ve son hesabı da yine Onun huzurunda tek başına verecektir. Şu halde insan, sahip olduğu yeteneklerini Allah’a isyan ederek değil, Ona kulluk vasfıyla kullanan ve Kuran’ın gösterdiği mümin modelini örnek alarak yaşayan bir kişi olmalıdır. Aksi halde o, ilahi huzura Allah’a isyan gibi bir utançla çıkmak zorunda kalabilir.
#