Düşünme Fırsatı
Yeryüzünde yaşayan, bilinen ya da bilinmeyen tüm canlılar doğuyorlar büyüyorlar ve ölüyorlar. Bu arada bazı canlıların nesillerinin tükendiğinden söz ediyor bilim adamları. Beni esas düşündüren mevzu gördüğüm bildiğim mahlûkatın nesillerini yüz yıllardır devam ettirebilmeleri. İnsan hariç tüm mahlûklar içgüdüleriyle hareket eder diyorlar. Ben ise ona programlanma diyorum. Öyle programlanmışlar ki yaratılışlarından bugüne kadar hiç değişime uğramadan yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Göçmen kuşlar her yıl yavrulama dönemlerinde aynı yerlere gelir ve ürerler ve tekrar bilinmeyen yerlere göç ederler. Onların bu seyahati değişik iklimlerde bulunan insanlara kendilerini de tanıtmış olurlar. Kimi baharın müjdecisi olarak algılanır. Kimi de son baharı simgeler adeta. Bir de kendi yaşadıkları yeri vatan edinip orada doğup oracıkta ömrünü tamamlayanlar vardır. Bütün zorluklara rağmen nesillerini günümüze kadar ulaştırmışlar. Benim esas değinmek istediğim konu başka. Benim ilgimi çeken mevzu her mahlûk kendi gücü nispetinde neslini devam ettirmesi ve yaşamını sürdürebilmesi. Bunların ne okulu ne öğretmeni ne bakanı ne de bakmayanı var. Yumurtadan çıkan bir ördek yavrusu, çıkar çıkmaz suya atlar ve yüzmeye başlar. İlk yaratılan ördek nasıl ise son doğacak ördekte aynı olacaktır. Aynı özellikleri taşırlar. İnsan hariç hiçbir mahlûk yavrusunu terk etmez. Belirli bir zaman dilimine kadar onu korumaya çalışır ve ondan sonra yalnız bırakır. Eğer yumurtadan çıkan bir yavru üç beş yıl annesi tarafından bakılması ve büyütülmesi gerekseydi? Bir ineğin yavrusu üç beş sene bakım isteseydi insan hariç tüm mahlûkat ortalama 20 yıl gibi bir zamanda yetişseydi. Biz onlardan ne kadar yararlanabilirdik? Nasıl bir hayat tarzı olurdu o zaman?
Şimdi esas değinmek istediğim mevzu ya gelelim. Yeryüzünün en şerefli mahlûku insandır. Aklı ve iradesiyle yaratılmıştır. Programlanmamış ve programı sonradan gönderilmiştir. Aklına hitap etmektedir. Bu kadar emek harcayarak uzun zaman tüketerek ömrünün üçte biri nerdeyse bakmakla ilgilenmekle ve eğitilmekle geçiren insanoğlunun değeri bu kadar ucuz olmamalıydı. Eğer insanoğlu yumurtadan çıkar gibi çoğalsaydı acaba insanlığın hali bu gün nasıl olurdu dersiniz. Ölüm olduğu halde, bu kadar öldürmeler neden olmaktadır. Zaten hiç kimseye el sürmeseniz bir asır içinde o asırda yaşayanların tamamı ölmekte. Doğumlar durdurulsaydı eğer bir asır içinde dünya denilen gezegen bomboş kalırdı.
Sonuç bu kadar kısa bir ömrü sürmeye çalışan insanoğlundaki bu telaşı da anlaya bilmiş değilim. Tatlı telaşlar iyidir. Gözü dönmüş telaşlardan bahsediyorum. Karnı doymuş ama gözünü doyuramamış aç gözlülerden söz ediyorum. Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışan, hiç yaşamamış gibi öleceğini anlatmak istiyorum. Dünya telaşına kapılmış çoluğunu çocuğunu o telaşın içinde boğanları anlatmak istiyorum. Tüm bu olumsuzlukları yaşamak istemiyor isek nefsimizin dizginlerini kanaatimizin eline vererek idrakimizin kontrolünde daha mutlu ve umutlu bir hayat yaşayabiliriz. Yeryüzü hepimize yetecek kadar geniş, hepimizi doyuracak kadar da cömerttir. O halde insanoğlundaki bu telaş ne? Ya birde ölüm olmasaydı insanlık ne halde olurdu dersiniz?