Mürteci-i Ceditler!..
"Cumhuriyet fikriyle bir alıp veremediğim yok benim. Nasıl olsun ki!
Ama bu ülkede sistemin, cumhurla, daha doğrusu, cumhuru cumhur kılacak ruhla bir alıp veremediği var! Bunu nasıl gözardı ederim?
Sorunum, Cumhuriyet'le değil. Sorunum, sistemle. Herkes Cumhuriyet Bayramı'nı istediği gibi kutlayabilir. Hiç kimse, bayramı, nasıl istiyorsa öyle kutlama hakkından alıkonamaz.
Ama bu ülkede, sistemin, sistematik olarak, bu topraklarda yaşayan cumhurun yönünü, rotasını yitirmeye kalkıştığını, kimliğini tepeden topyekûn ve zorla değiştirmeye, bunun için de medeniyet iddialarını yok etmeye çalıştığını gözardı edemem. Bütün bu yok edici gerçeklerin üzerine sünger çekemem." (Yusuf Kaplan)
Kavram aynı kavram. İfade ettiği kişiler ise dönemine göre değişmiş görünüyor. Düne kadar namaz kılan, cübbe, çarşaf giyen ve başörtü, sarık takıp gezmek isteyen kişiler ''vebalı'' muamelesi görür, başı örtülü gençler okul kapılarından ağlatılarak geri döndürülürdü.
Ve bunlar ''Mürteci'' olarak yaftalanırdı. İrtica ise darbecilerin, darbe yapmak için ellerindeki en büyük argümanlarıydı. Öyle dönemler yaşadı ki bu millet,''İrtica'' bu ülkede bölücülükten daha tehlikeli sayıldı.
…VE ŞİMDİ İŞLER TERSİNE DÖNDÜ...
Geçmişe, geçmişin o karanlık ve soyguncu düzenine dönmek isteyenler, (Mürteci-i Ceditler) her milli kutlama ve anmalarda bu halkı huzursuz eden eylemlerle karşımıza çıkmaya başladı.
Dün dindar halka nefes aldırmayanlara bu provokatif eylemleri için daha ne kadar süre katlanılacak? Elbet milli günlerimiz kutlanmalı ve anma günlerinde de anmalarımız olmalı ancak daha sivil ve özgürce, isteğe bağlı ve gönülden… Dayatmacı mantıkla değil. Şimdiye kadar bu mantıkla kutlandı,23 Nisan,19Mayıs,29 Ekim’ler ve bu mantıkla 10 Kasım’da anıldı M.Kemal… Vicdanım''bırakın kendi kafalarına göre kutlasınlar, ansınlar…''diyor. Ancak eminim bunların niyeti bu değil. Amaç başka. Amaç başka olunca ortaya çıkan / çıkacak görüntüler de başka oluyor / olacak.
Kutlamalarla ilgili yönetmeliğin değişmesi önemli ancak yeterli değil. Diktatörlükle yönetilen bir ülke görüntüsü veren eski resmî kutlamalar tamamen son bulmalı bu işlerin her tür organizasyonu,irticai(eskiye dönüş)amaç taşımaması şartıyla gönüllü kuruluşlara havale edilmeli. Örneğin ‘Anıt Kabir’de yapılacak 10 Kasım anma günü organizasyonu ADD’ ye verilebilir. Tüm masraflarını da bu dernek kendi cebinden karşılar.
Denilebilir ki ''o halde niye 29 Ekim’de Ulus’taki yürüyüşe izin verilmedi? O bir sivil kutlama idi. ''Ulus’taki yürüyüşün sivil bir kutlama olmadığını tarihi süreci iyi takip eden herkes bilmekte. İP, TGB '' sivil kutlama '' dan kastettikleri kutlama şekli,anladığımız sivil bir kutlama değil. Onlara göre '' Kemalist '' sistem her geçen gün kan kaybediyor ve bu gidişe son verecek bir '' kalkışma '' mutlaka bir şekilde yapılmalı…
Ulus yürüyüşü kendilerine '' Ulusalcı Kemalist '' diyenlerin bir kalkışması veya kalkışmanın provasıydı. Bu yürüyüşün Suriye Radyo Televizyonundan da verilmesinin başka türlü izahını yapabilecek varsa buyursun. İşin gerçeği bunlar eskiye özlem duyan yani ''mürteci-i cedit''lerdir. Mürteci-i Cedit’lerin aslında olmasını istedikleri dönem, İstiklâl Mahkeme’lerinin harıl harıl suçsuz yere insanları idam ettikleri dönemlerdir.
Daha önceki bir yazımda da belirttiğim gibi Onların ifade ettikleri ''…Biz’ler Kemalist Cumhuriyet’e, onun çağdaş kazanımlarına sahip çıkıyoruz. ''söylemleri kesinlikle gerçeği yansıtmıyor. Onlar için''Kemalistlik '' sadece yüze takılan maskeden ibarettir.
Bakmayın bazı kesimlerin cumhuriyete sahip çıkıyormuşçasına giriştikleri provokatif davranışlarına. İnanın kutlamalardaki gönüllülük söz konusu olduğunda onların da hiçbiri kutlamayacaklardır.
Nereden mi biliyorum? Okullardaki sene başı toplantılarında görev dağılımı yapılırken, misal '' 29 Ekim kutlamasından sorumlu olmak isteyenler var mı? ''denildiğinde istisnasız birçok arkadaşın '' aman idare bana görev vermesin '' diyerek oturdukları sandalyelerinden hafif aşağıya doğru kaymalarından yâda gözlerini yere dikmelerinden… Şevkle parmaklar kalkmayınca biri iki öğretmen arkadaş '' bari Biz alalım '' anlamında parmak kaldırırsa ne alâ, yoksa zorunlu görevlendirmelerde mutlaka tartışmalar yaşanır ve '' niye hep Ben? '' söylemleri havada uçuşurdu. Üstelik’Kemalist’lik noktasında mangalda kül bırakmayan çoğu arkadaşların bile istekle görev aldıklarını hiç görmedim. Hele bir tanesi vardı ki ne zaman idare kendisine görev vermek istese '' çantamda İÖY ve anayasa kitapçığı var. Yönetmelik ve kanunlara göre Bana bu görevi veremezsiniz. ''der işin içinden sıyrılırdı. Kendilerini, '' Kemalist '' olarak niteleyenlerinde çoğu, zorunlu olarak görev verilirse ancak görevi kabul etmişlerdir. Lakin zorla aldıkları görevlerinden bir hayır gelmemiştir. Hele bazıları '' bize zorla görev verildi. Bizden iyi bir şey yapmamızı beklemeyin '' diye açıkça duygularını ifade ederlerdi. Durum genelde böyleydi. İstisnalar hariç.
Hatırlıyorum da arkadaşlardaki bu isteksizlik yüzünden bir sene Mart ayındaki tüm kutlama ve anmalar(sene boyu kutlama komisyonu başkanlığı da dâhil olmak üzere) bana verilmişti de inanın nefes almaya vaktim kalmamıştı!