Taraklı-Kudüs Arası Kaç Saat?
Birkaç ay önceydi. Yunus Paşa’nın avlusunda, beldemiz eşrafından Vedat Doğu ağabeye rastladık. Gençler, parkta seni bekliyorlar abi, dedim. Bize Kudüs’ü anlatmayacak mıydın? Hay hay, dedi.
Siz çayları söyleyin, ben geliyorum.
Vedat ağabey, ticaret yaptığı bir şirketin her sene düzenlediği seyahat imkânlarını değerlendirip zaman zaman yurt dışına geziler yapıyordu. Bu defa gittiği şehirlerden biri de Kudüs olmuştu.
Tam teşkilat biz hazırdık. Şimdi hep birden, ümmetin vakıf topraklarından gelecek malumata kulak tutuyorduk.
“Akdeniz kıyısında modern bir kente indi uçağımız: Telaviv. Yollar, bankalar, sanayi, turizm… Düzenli ve gelişmiş büyük bir şehirle karşılaştık. Bildiğiniz metropol denebilir. Güneydoğusunda Kudüs yer alıyor.”
“Kudüs surlarla kaplı bir şehir. Tahminen dört beş kilometre de vardır bu surlar. Mukaddes, bereketli manasına geliyormuş şehrin ismi. İnsan, bu şehirde nereye bakacağını şaşırıyor. Dar ve dolambaçlı sokaklara girersen kaybolma ihtimalin yüksek, ama ne varsa da bu eski sokaklarda gizli.”
“Gerçi Kudüs de ikiye ayrılmış; bir tarafı eski, bir tarafı yeni. Biz daha çok eski şehirdeydik. Çeşit çeşit kapılar var: Yafa Kapısı, Şam Kapısı, Altın Kapı, Yeni Kapı diye… Mahallelere bakarsan, onlar da milletlere göre ayrılmışlar: Ermeni Mahallesi, Müslüman Mahallesi, Yahudi Mahallesi, Hıristiyan Mahallesi.”
“Bizim dışımızda, Yahudiler ve Hıristiyanlar için de çok önemli bir yer burası. Yahudiler, Süleyman Mabedi’nin yapıldığı Tanrı şehridir diyorlar. Ağlama Duvarları var mesela. Kudüs’te hacı oluyorlar. Kafalarında küçük bir takke, sürekli okuyorlar. Anlayacağınız, onlar da Kudüs’ü kıble edinmişler.”
“Hıristiyanlar da çok Kudüs’te. Hz. İsa bu topraklarda dini anlatmış. Pek çok kilise de var zaten. Onlar Hz. İsa’nın burada haça gerildiğine inanıyorlar.”
“Rehber bize anlatıyor tabii. Yoksa o kadar şeyi bilmek ne mümkün? Ben daha birçoğunu kafada tutamadım. Tutulacak gibi de değil.”
“Asıl ehemmiyetli olan Mescid-i Aksa. Orada namaz kılabilirsen çok sevap alırsın. Medine ve Mekke mescidleri gibiymiş. Zaten bizim ilk kıblemizin Mescid-i Aksa olduğunu söyledi rehber. Yahudiler altını kazıyorlarmış. Müslümanlar, Yahudileri içeri sokmuyor, nöbet bekliyorlar.”
“Orada hep ibadet var. Sabah otelden bir çıkıyoruz… Hiçbir şey aklının işi değil. Dükkân falan aklına gelmiyor adamın. Varsa yoksa ibadet, dua… Taraklı’da öyle mi?”
“Peygamber Efendimiz (a.s) miraca buradan çıkmış. Mübarek ayağının bastığı taşı da gördük. Bir de Kubbetüssahra var ki hani resimlerde görürsünüz, altın gibi ışıl ışıl bir kubbe yanar. Onu Mescid-i Aksa ile karıştırıyorlar. O farklı. Osmanlı restore etmiş. Bakarsan bizim Osmanlı’nın pek çok eseri var.”
“Padişah Kanunî’nin yaptırdığı: külliyeler, çeşmeler, camiler, medrese, han, hamam… Halıları avizelerine varana kadar hep bizdenmiş.”
“Yahudilerin ızbandut gibi askerleri sürekli kontrol yapıyor. Bizi daha ayrıntılı arıyorlar. Bir defasında kimliğimi yanıma almadan dışarı çıkmıştım ki şansımıza kimlik kontrol yapılmaya başlamasın mı? Tam sıra bana gelmişti, neyse ki asker geç geç işareti yaptı. Yoksa çok uğraşacaktık. Urlâda (oralarda) bize ait çok şey var. Gidin görün derim. Allah size de gitmeyi nasip etsin.”
Vedat ağabeyin dilinden Kudüs’ü dinlemek, sanki yanı başımızdaki Göynük’ü dinlemek gibi sıcak ve yakındı. Vedat ağabeye Kudüs’ün akabinde bir de hacca gitmek nasip oldu. Henüz haccını dinlemedik, zemzem ve hurmasından nasiplenmedik, fakat onun Kudüs’ü, bizi epeyi düşündürdü:
Taraklı-Kudüs arası kaç saatti acaba? Yunus Paşa’dan yahut Hisar’dan baktığımızda Kudüs’ü görebilecek miydik?
#