Zamanın birinde Hindistan da servetinin değerini bilemeyecek kadar zengin bir hafız varmış. Hafız dini vecibelerini de aksatmayacak kadar hassas bir dindarmış. Bir gün Buda Rahibi çiftliğinde hafızı ziyaret etmiş. Hafıza kainatta çok para eden, kıymetlimi kıymetli elmas taşlarından bahsetmiş. Bu taşların akarsulardan toplanabileceğini ama her akarsuda da olmayacağını söylemiş. Buda Rahibinden bunu duyan hafız, aklına elmas taşlarını takmış. Gündüzleri geceleri elmasların hayaliyle geçiyormuş. Gece yatağına uzandığında penceresinden pırıl pırıl parlayan gökyüzünü seyrederken servetine servet katmanın hayalleriyle uykuya dalıyormuş. Bu arada ibadeti de bırakmış. En sonunda bu elmasların peşine düşmeye karar vermiş. Uçsuz bucaksız çiftliğini bir zengine satmış, ailesini de oraya emanet etmiş. Yanına da yüklü bir miktar para alıp elmasların peşine koyulmuş. Durmak dinlenmek nedir bilmeden dağlar, taşlar, denizler aşmış. En nihayetinde yorgun düşmüş ve Nil nehrinin sularına kapılıp kaybolmuş.
Aradan aylar geçmiş. Hafızdan ses seda yokmuş.Buda Rahibi bir gün çiftliği ziyarete gitmiş. Eve buyur edildiğinde içerdeki masanın üstünde pırıl pırıl parlayan elmasları görünce gözleri fal taşı gibi açılmış!
-- Hafız mı geldi yoksa? Demiş:
Evin hanımı; -- Yok. O taşları çocuklar çiftliğin arkasından akan dere kenarından bulup getirmişler. Diye cevap vermiş.
Meğer Hafızın malını mülkünü satıp, ailesini başka bir aileye emanet edip, hepsinden önemlisi ibadetlerini de terk edip, peşine düştüğü elmaslar kendi çiftliğinin içinden geçen dereden çıkıyormuş.
Bu güzel hikayeden de anlaşılacağı üzere; biz kendimizde olan güzellikleri görmeliyiz. Kaynakları araştırmalıyız. Güzel beldemizin o kadar nimetleri var ki bize sunduğu. Bunların kadrini kıymetini bilmeliyiz. Başka yerlerde aramamalıyız kurtuluşu.
Geçmişte yaşamış olduğum iki önemliolay bu hikayeye hak vermemize daha da kolaylık sağlayacak sanırım:
Yıllar önce bir arkadaşımın dükkanında Ramazandan sonra açılacak bir kahvenin sandalye kılıflarını yapıyorduk. Hepsini bir ay içinde tamamladık. Yani bayrama hazır ettik. Kahvehaneye gelip sandalyelerin döşemelerine dikkat çeken birkaç vatandaş, kahvehane sahibine bu döşemeyi nerede yaptırdığını sorunca; O da cevaben “ADAPAZARINDA” dedi. Şimdi buna hiç gerek yok. Memleketimizin evladının yaptığı bir eser o insanı düşürmez yüceltir. Milliyetçilik “el de var” der gibi matematiksel bir hesap yapıyormuşçasınayedekte varsayılmamalı.
Bir başka hadise ise tam aksine beni çok mutlu etmişti.Rahmetli Sobacı Mustafa amcayı bir gün dükkanının oradan geçerken çok şevkli bir şekilde çalışırken gördüm. Selam verdim. Şöyle bir de alın terini silerek ve yaptığı işin helal kazanç getirmiş olduğunun gönül rahatlığı ile selamımı aldı. Alışılmışın dışında bir şey yapıyordu. Soba desem soba değil, kuzine sobası hiç değil. Meğer bizim ADAPAZARI merkeze giden, benim çok sevdiğim değerli büyüklerimden biri olan sayın Abdullah DOĞAN, lokantasının döner ocağına baca borusu yaptırıyormuş. SenADAPAZARINI bırak, oralarda bu işleri iki günde yapacak ustaları bırak. Kendi imkanlarıyla çalışan Mustafa amcaya gel. Ayakta alkışlanır bir durumdu.
Taraklı Belediye Başkanımız Sayın Tacettin ÖZKARAMAN işte bunu çok güzel şekilde yapmaya çalışıyor. Memleketimizi imkanlarının da ötesinde bir yerlere doğru götürmeye çalışıyor. Kendisini ayda hiç olmazsa bir defa ANKARA da görmem, bana bunu en iyi şekilde ifade ediyor. Bir Kültür Bakanlığında Taraklı ’nın ismi belki günde bir kaç defa geçiyor. Karayolları Genel Müdürlüğünde de aynı şey söz konusu. Hep Taraklı ’nın eserleriyle, kendi özünden kopan şeylerle Taraklı tanıtılıyor. Bundan 15 yıl önce Sandalyelerini Taraklıda yaptırdığını söylemeyen esnafa bunların olacağını söyleseydik sanırım gülerdi.
Sayın ÖZKARAMAN ’ın kendisini kazandıran şey (bunu oy olarak kastetmiyorum), kendisinin bir devlet memurluğundan gelmiş olmasıdır. Hele hele bir de eğitimci ise bu büyük bir avantaj. Çünkü öğretmenlik daha formıl, daha disiplinle iç içe bir meslek olduğu için, Belediye Başkanlığında da alınacak kararlarda daha temkinli, daha vakur, daha istikrarlı hareket etmesini gerektiriyor.
Koltuk insanı çeşitli duygulara yelken açtıran bir şey olduğu kadar, daha hassas davranmayı, daha çok yönlü düşünmüş olmayı da gerektiren bir araç. Bunu da en güzel memleketin dilinden anlayan, içimizden olan insanlar başarır.
Hadi sayın belediye başkanımız üzerine düşen görevlerden biri memleket tanıtımı olduğu için bunları yapıyor. Birde bu işi memleketin evladı olarak fahri bir şekilde üstlenmiş insanlar var. İşte benim yıllardan beri tanıdığım İzzettin KÖMÜRCÜ, elinde siyah beyaz bir fotoğraf makinesiyle başladı bu yolculuğa. Spor müsabakaları düzenledi. Gazetecilik hala yapıyor. Siyasete atıldı. İlçe sınırları dışındakisiyasi arena, basın yayın organları İzzettin KÖMÜRCÜ ’nün sayesinde tanımaya başladı güzel beldemizi. Tarlayı nadasta bırakmadı. Taraklımızı ve insanımızı sevelim. Taraklı bir elmas yatağı, insanları da birer cevher.
Sevgili Ufuk;
Öncelikle duygu ve düşüncelerin için teşekkür ediyorum. TARAKLI bizim doğup büyüdüğümüz yer. Gerçektende bir şeyler yapma gayretinde olan pek çok hemşerimiz var. Atanmış ve sçilmiş insanların hizmet etme zorunluluğu var. Çünkü Hizmete talip oluyorlar. Ama biz gönüllüler bu işi severek yapıyoruz. Eğer katkımız oluyorsa ne mutlu. Hep en iyisi için, en güzeli için. Bu tacettin-izzettin-ahmet-mehmet meselesi değil. Herkes bir şeyler yapacak elbet. Benim elimden gelen budur.. Diğerinin bir başka hüneri vardır. Tekrar teşekkürler.. selamlar
Enes ÇINAR
23.02.2007 / 02:16:00
Ufuk Abi;
Göynük çayından elmas çıkacağını sanmam. Ama bildiğim bir şey var.. yollara, bahçelerde altınlar var. Onları toplayalım. Dediğin gibi, Koltuğun sandalyenin Adapazarında yapılmış olması kalitesi hakkında fikir veremez. hatırltmak isterim, casio saatlein orjinalinin arkasında "made in malesia" yazar. sahtesinde ise "made in japan" adapazarında yapılmışsa iyi yapılmıştır zihniyetini silmeiğimiz müddetçe, bu anlayışla gidip, Taraklı'mızdaki altınları toprağa gömerek, sonsuz bir sefalete mahkum olacağız. Bence bu durum, Bu tabunun giderek yıkılmış olması ve buna şahit olmak da insanı sevindiriyor.
Aklıma gelmişken, br şeylerle uraşan kiilere "FIRSAT verilmesi, eğer iyi ise ÖVÜLMESİ, iyi değil ise,YERİLMEMESİ" gerekir. Saygılarımla