Din Ve Dünyevileşme
Bu durumda İslam, insanın bütün yaşam etkinliklerini belirleyip şekillendiren dinamik bir dindir. Dünyada ahlaka konu olan her şey de zorunlu olarak dînîdir. Çünkü insan denenme misyonunu, yeryüzünü imar ve ahlaki anlamda ıslah ederek yerine getirir. (krş. Hûd 11/61 )
Dünyevileşme ise insanın, Allah’ın varlığına inanmasına rağmen onu “İlah ve Rabb” tanımaması, Allah’ı ve öğütlerini unutması, ahiret hayatını ve hesabını da inkar veya ihmal etmesidir. Kur’an’ın ilk muhatapları arasında yer alan müşrik Araplar, dünyevileşmiş bir halkın model tipidir.
Bu zihniyetin en bariz özelliği, yerde ve gökte bulunup her biri Allah’ın kudretini, inayetini ve rahmetini yansıtan varlıkları “doğal şeyler” olarak algılaması, bunları Dini/teolojik açıdan doğru okuyamamasıdır. İşte bu yüzden Kur’an, dünyevileşmiş müşrik zihin yapısını değiştirmek için çok yoğun biçimde dünyadaki fiziksel olay ve nesnelerin Allah’ın “bir nimeti, rahmeti ve ayeti” olduğunu vurgulamıştır. Çünkü Kur’an’a göre dünyevileşme sadece bir “sonuç” değil, aynı zamanda insanı Allah’a isyana ve azaba sürükleyen bir “suç”tur.
Ne var ki büyük ölçüde batı uygarlığının ürünü olan kapitalizm, “iş insanı” üretti. Bunun için de seküler ve kapitalist kültürün egemen olduğu çağda “başarılı/becerikli insan” gözde insan oldu. Buna bağlı olarak 17. yüzyılda teoloji, 19. yüzyılda da felsefe zayıflamaya başladı. 20. yüzyıldan itibaren ise insanlık “bilim, teknoloji ve ekonomi” teslisinin/üçlüsünün hegemonyasına girdi.
Bunun neticesinde insanların özlerinin korunduğu asırlarda söylenip onların “gözünü ve gönlünü açan nitelikli sözler” artık söylenemez oldu. Yani “söz” de “sözde”leşdi ve kimseye tesir etmez hale geldi. Bilgi ise özellikle ülkemizde ya sükse ya da kariyer için yapılır oldu. Bu yüzden günümüzde “teknolojik, medyatik ve ekonomik güç” kimlerin elindeyse dünya onların çiftliği haline geldi. Modern özgürlük kavramı da, dinin koyduğu sınırları reddedip onun “kötü” ve “günah” dediği pek çok eylem ve söylemi meşrulaştırdı. Hâlbuki bütün bunlar Kur’an tarafından bir uygarlık belirtisi değil, inkâr ve nankörlük alameti olarak görülüp lanetlenmiş; ayrıca sadece bir “sonuç” değil, aynı zamanda yukarıda da belirtildiği gibi bir “suç” olarak değerlendirilmiştir.
#