Manevi Kanser
Görüşüp konuştuğumuz pek çok insan, dinin yarısını veya bir kısmını tamamı sanmakta; toplumun da imani ve ameli yönden herhangi bir ciddi probleminin olmadığını savunmaktadır. Ülkemizde dinin sadece bir kısmının üzerinde durulması, yapılan vaaz ve sohbetlerde abdest ve namazı bozan şeyler üzerinde çokça durulurken “imanın safiyetini ve İslami hayatın mahiyetini bozan” konulara hiç yer verilmemesi veya böylesine hayati konuların yasak savma kabilinden geçiştirilmesi ise bu söylenenleri doğrulamaktadır.
Oysa bugün büyük ölçüde şirke bulaşmış kişi ve kitleler var. Öncelikle onları bu günahtan korumak ve kurtarmak gerekiyor. Bunun için de Kur’an ölçülerine göre “şirk” in ne anlama geldiğini ve “müşrik” in kim veya kimler olduğunu bilmek gerekiyor.
Şirk, Allah’tan başkasına tapmak, tapındığı varlığı Allah’ı sever gibi sevmek veya o varlıktan Allah’tan korkar gibi korkmaktır. Yine şirk, Allah’a inanmakla birlikte insanı O’na yaklaştıracağına inanılan aracı ilahları da kabul etmektir. Kısacası şirk, tevhidi ihlal etmek, onun safiyetini ve mahiyetini bozmaktır. Ayrıca şirk, tövbe edilmedikçe Allah’ın asla affetmeyeceği günahlardan biridir. (bkz.Nisa 4/48 ) Çünkü o, bütün hurafelerin kaynağıdır. İmanı kirletip çürüten, iyi amelleri yiyip bitiren bir “manevi kanser”dir.
Müşrik de hiçbir inanca sahip olmayan ve Allah’a inanmayan değil, Allah’la birlikte başka ilah veya ilahlar kabul eden, inancı bozuk, imanı da kirli olan kimse demektir. Bunun için cennet, müşriklere haramdır. (bkz.Mâide5/72) Bu durumda şirke karşı çok duyarlı ve dikkatli olunmalı; şirk şüphesi taşıyan her ne varsa ondan derhal uzaklaşılmalıdır. İşte bu çok yönlü zarar ve tehlikesinden dolayı Kur’an, şirkle mücadeleye öncelik ve önem vermiş, onu ortadan kaldırmak için de tüm aracı ilahlara savaş açmıştır.
Bu aşamada şirke karşı mücadele verilirken yapılması ve dikkat edilmesi gerekenleri şöylece sıralamak mümkündür:
- Beden ve organlardan önce imana abdest aldırılmalıdır.
- Önce ölmüş ve itikada dönüşmüş olan iman diriltilip doğrultulmalı; ardından da ameldeki yanlışlıklar düzeltilmelidir.
- Şirkten ve riyadan arınmadıkça, bütün amellerin geçersiz olup boşa gideceği unutulmamalıdır.
- Tevhit inancına ve İslâmi hayata binlerce yıldan beri katılan hurafeler ve yapılan yanlış ilaveler, bir cerrah titizliği ile kazınıp atılmalıdır.
- “Fitne çıkmasın”, “uyuyan yılan uyanmasın” gibi yanlış söylemlerin arkasına saklanarak şirke savaş açmaktan ve doğruları söylemekten geri durulmamalıdır. Özellikle düşmanın ve fitnenin uyumadığı, bilakis kıtalar dolaşıp ülkeleri istila ettiği; uyuyanların ise bütün bu olup bitenlere duyarsız ve tepkisiz kalan sözde inanmış kitleler olduğu asla göz ardı edilmemelidir.
- Laf olsun torba dolsun kabilinden söylenen sözlerle bu tür yanlışları ve olumsuzlukları düzeltmenin mümkün olmadığı artık iyice anlaşılmalıdır.
- İmanın şirkle imha edilmesine fırsat verilmemeli, meşru olmayan bir iş ve ibadetle Allah’a yaklaşılamayacağı, bilakis O’ndan uzaklaşılmış olacağı çok iyi bilinmelidir.
- Dinen reddedilmesi gerekenler, imana ve İslam’a dahil edilmemeli, aklı kullanmayıp kiraya vermekten ve vahye kulak tıkamaktan sakınılmalıdır.
Sonuç olarak şirk, hem Allah’ın ortağı olduğuna inanmak hem de O’na karşı girişilen her türlü muhalefet anlamına gelmektedir. Hâlbuki gerçek mümin, ne müşriklere benzer ne onların sözlerine kanar ne de arzu ve özlemlerine alet olur. Tam tersine “tevhidi duruşuyla” Allah’ın kulu, İslam’ın insanı ve hakkın adamı olduğunu herkese gösterir.