Siyasi Ayrışmanın Fikri Temelleri
İbrahim KAYA
Yayın:
Güncelleme:
Türkiye’de hep var olan ve halada varlığını devam ettirmekte olan siyasi ayrışmaların temellerini Prof. Dr. Kemal Karpat “Kısa Türkiye Tarihi” adlı eserinden nakillerle anlatmaya çalışalım.
Bu ayrışma yeni kurulan Türkiye’nin ikinci parlamentosunda kendini gösterdi. Birinci TBMM’nin halkın ekseri kesimini temsil eden yapısından ve bu yapının ortaya çıkardığı muhalefetten çekinenler ikinci meclisi bu halkın geniş kesimini temsil etme salahiyetini taşıyan kişilerden yoksun bıraktılar. Fakat ikinci mecliste de güçlü olmasalar bile bir muhalefet oluşmuştu. Bu durumda karşımıza iki grup çıkmakta idi. Birinci grup yeni Türk devletinin temellerini atmış olan Müdafaa-ı Hukuk Grubu, ikinci grup vatanı ilgilendiren meselelerde Müdafaa-ı Hukuk Grubu ile aynı paralelde düşünen fakat inkılâpların uygulanışı ve yorumlanışı hususunda birinci gruptan ayrılmakta idi.
“İkinci gruba göre halkçılığın anlamı, idare ile halkın birleşmesi ve verilecek kararların halkın isteklerine, ihtiyaçlarına uygun olduğu kadar kültürüne, gelenekler, ne ve yaşayışına da uygun olması gerektiği yönünde idi. M. Kemal Paşanın etrafında toplanan ve çoğunluğu teşkil eden birinci gruba hâkim olan halkçılık düşüncesi ise halk adına hareket ederek onun iyiliğine olacak kararları kuvvetli bir devlet vasıtasıyla yürütmek amacını gütmekteydi. Birinci grubu teşkil eden Müdafaa-ı Hukuk Grubu, bürokratik geleneği yani devletçi görüşü de ayrıca kabullenerek devlet otoritesini alabildiğine genişletme taraftarıydı.”
Birinci grupta Milli Mücadele de önemli görevler almış birçok kişi bulunmakla birlikte bu grubun otoriter bir yöne meyil etmesi yüzünden 1924’ten sonra bu kişiler gruptan ayrılmıştır.
“Birinci grup, aşırı derecede devletçi ve otorite taraftarı olduğu gibi, halkçılık hakkında da ayrı bir görüşe sahipti. Halk onların gözünde iyi kalpli, temiz ve çalışkan olmakla birlikte yanlış yollara kolayca sürüklenebilecek derecede bilgisizdi. Onun için liderlerin vazifesi bu halkı eğitmek ve ona icabında zorla da olsa medeniyeti aşılamaktı.”
Bugün bu grubun temsilcisi olma iddiasındaki kesiminde aynı bu gibi düşündüğüne şahit olmuşunuzdur. Kendi istemediği partiye oy verdi diye halkı cehil cühela görüp aptal yerine koyanlar kendilerine oy verenleri ise okumuş, entelektüel olarak adlandırmadılar mı?
“Gittikçe kuvvet kazanan bu grup, siyasi ve kültürel kurumların ve insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunların değiştirilmesi ile kafaların da değişeceğine ve insanları kısa zamanda medeniyete kavuşturacaklarına inanıyorlardı.”
Lütfen şimdiki paragrafı dikkatlice okuyun çok önemli bir ideada bulunuyor Kemal Karpat.
“Mustafa Kemal Paşa parti başkanı, cumhurbaşkanı olması hasebiyle, halkın kendisine beslediği büyük sevgi ve saygıya dayanarak tek adammış gibi gözüküyorsa da gerçekler aslında çok başkaydı. Mustafa Kemal Paşa milli egemenliğe dayalı bir devlet teşkilatı meydana getirmek istemişse de kendi elleri ile kurduğu partinin önderine de hâkim olabileceğini hesaba katmamıştı. Bu yüzden ilerleyen günlerde kendi kurduğu parti ile olduğu kadar. Recep Peker gibi partiye parti kurucusundan ve başkanından bile daha fazla önem veren kimselerle çatışmak zorunda kalmıştır. “
Yukarıdaki paragraftan da anlaşılacağı üzere Atatürk’ün partisi değil, partinin Atatürk’ü var ortada. Hep söylediğim bir şeyi burada bir defa daha söyleyeyim. Mustafa Kemal erken öldü. Keşke kendisine biraz daha baksaydı da ve en az bir 15 yıl daha yaşasaydı. (Mukadderat..)
“1924 yılında halk arasında Gazi’ye gösterilen sonsuz sevgi ve saygı kadar, Halk Fırkasına karşı uyanan bir tedirginlik, tepki ve muhalefet de vardı. Parti, kendine özgü bir tarihi gelişmeye tabi olmuş ve lideri Mustafa Kemal Paşa’yı da etkileyecek şekilde kendi iç kanunlarına bağlı bir hayat yaşamıştır.”
Milletin Halk Fırkasına gösterdiği tedirginlik, tepki ve şüpheyi Halk Fırkasının günümüzdeki devamı olan siyasi partiye karşı da sürdürdüğünü görmekteyiz. Milleti iyi kalpli, temiz ve çalışkan görmekle birlikte yanlış yollara kolayca sürüklenebilecek derecede bilgisiz, güdülecek koyun sürüsü olarak görüp kendisini de bu sürünün çobanı addeden zihniyet ile milletin iktidarın teslimi noktasında bir uzlaşmaya varamaması kaçınılmazdır. Tarihinden gelen alışkanlıklarla, milli egemenlik ilkesine rağmen, egemenliği millete teslim etmek yerine kendi uhdesinde tutmaya devam etme temayülü içinde olduğu sürece de iktidarın Halk Fırkası kadrolarına teslim edilmeyeceği tarihi tecrübeler ile açık ve net bir şekilde görülmektedir.
Pro. Dr. Kemal Karpat’ın tespitlerinde görüldüğü ve benim de bu tespitlere göre yapmış olduğum yorumlardan anlaşılacağı üzere bu ülkenin kırk başlılığının temel nedenini millet devlet için vardır anlayışını yönetime uygulama çabası oluşturmaktadır. Bu anlayışın, yönetim felsefesinin temel ilkelerine aykırı olduğunu, millet olmadan devletin olmayacağını, milletin tarihe uzanan köklerinin görmezden gelinemeyeceğini fark edemeyen bir siyasi partiye, bu milletin teveccüh göstermeyeceği biline.
“Onla (c.c) olun, Onsuz (c.c) olmayın”
#