

Bizim Arkadaşlara Ne Oldu?
Ortaokulu kasabada okudum. Mahalle arkadaşlıklarının, Ömer Seyfettin’in “And” hikâyesindeki gibi hasbi olduğu bir ortam vardı. Tabii hayal kırıklıkları yaşatan tarafları da…
***
Bizim arkadaş grubu kötü çocuklardan oluşmazdı. Hepsi aileden iyiydi. Gündüzleri futbol oynar, yüzmeye giderdik dereye; geceleri saklambaç, yağlıkayış, gruplu yakalamaca oynardık.
***
Hak hukuk bilirdi bizimkiler. Bileği kuvvetli olanlarımız yiğitti. Cumartesi, kasabanın pazarına gelen mazlum köylü çocuklarını gözetirlerdi. Köylülerin parasını alıp kibirli alaylarla onlara zorbalık yapan diğer mahallenin çocuklarıyla bu sebepten çok kez kavga etmekten geri durmadı bizimkiler.
***
Bazılarımızın sesi çatallanmaya, boyu diğerlerinin boyunu geçmeye başladı. Konuşulan konular çeşitlendi. Hatta okumayı sevmeyenlerimiz kuşe kâğıda basılı resimli, hikâyeli mecmualara ilgi duymaya başladı.
***
Okuldaki kızlar, muhatap alınmayan küçümsenen varlıklarken bazılarımızın neredeyse tek mevzusuna dönüştü. Bu durum, bizim arkadaş grubunun yarısını şaşırttı. Biz henüz ergenliğe girmemiş, saçları önüne, düz uzayan şaşkın tayfadandık.
***
Okul sabahtan akşama kadar olurdu. Öğle arası bir buçuk saat verilirdi. Herkesin evine gidip yemeğini yiyip tekrar okula gelebileceği kadar uzun bir zamandı bu.
***
Sıcaklar gelmişti. Erik mevsimiydi. Mayıs ortasında kalın ceketlerimizi çıkarma izni henüz verilmemişti. Öğle yemeğini yiyenler, bahçelerinden ceplerine erik doldurup gelirdi.
***
Bir defasında, öğle sonrası altıncı derse gelen bizim arkadaşların sınıfa girmesiyle sınıf ağır bir parfüm kokusuna büründü. Bayramdan bayrama gelen baş komiser eniştemin pahalı jagler kokusuydu bu. Bizim ekibin gelişkinleri, ceketlerin iç cebinden jaglerleri bir bir çıkarıp fıslatıyorlardı etrafa.
***
Sonra ceketlerin kapaklı yan ceplerinden erik değil, şekerlemeler çıkıyordu rengârenk. Gelin saçkısı gibi sınıfa saçılıyordu. Ne hikmetse en çok da sohbetlerde adı geçen kızların sırasının üstüne atılıyordu şekerlemeler. Ekibin yarısı bizden habersiz adeta bir kutlama yaparken diğer yarısı hayretler içindeydik.
***
Cumartesi köylü pazarıydı. Dağ köylerinden garip bir çocuğu diğer mahallenin acımasız ekibi fena haşlamıştı. Koştuk, bizim parfümlü ekibe haber verdik olayı. Hepsi de berberde sıraya girmişlerdi. Sıramız kaçmasın şimdi sonra icabına bakarız onların dediler. Böyle demezlerdi.
***
Gecesinde evimize bakkalın hanımı komşu teyze geldi. Hısım olurduk. Defteri hep bize açıktı, ailece görüşürdük. Ben gece evde durmazdım. Arkadaşlar belediye garajında oyuna çağırmışlardı. Avludan çıkarken dur, dedi annem. Komşu teyzen sana bir şey diyecekmiş.
***
Komşu teyze her zamanki tebessümlü yüzüyle: Bak oğlum sen öyle şey yapmazsın ama senin arkadaşların bizim depoya girip hırsızlık yapıyorlarmış. İsimlerini söyleyiver bana, babalarıyla görüşecek amcan dedi. Haram dedi, günah dedi…
***
Yemin ettim bilmediğime. Kimsenin ismini vermesem de okulda dönen dolabın bununla ilgili olduğunu tahmin ettim. Ama ses etmedim. Evden bir an evvel kaçmak için tamam dedim komşu teyzeye, şimdi ben onlarla buluşacağım. Öğrenirsem annemden haber göndereceğim, dedim. Fırladım… Ayakkabılarımı giyerken arkamdan seslenip bakkal amcanın patlatılan deponun kapısına elektrik verdiğini söylüyordu komşu teyze…
***
Ekip oyuna başlamamış, garajda duvarın üstüne oturmuş çekirdek çitliyordu. En son ben gelmiştim. Tamam oldu, konuşabiliriz dedi jagler ekibinin başı. Ne tamam, dedim. Bir yandan cebinden çıkardığı parlak kâğıtlı şekerleri yiyen diğeri lafa atladı. Cumartesi köylü çocuğun arkasında durmadık diye sağda solda dedikodumuzu yapıyormuşsunuz, dedi. Bana baktı herkes.
***
Kendi aramızda konuştuk ama başkasıyla konuşmadık, dedim. Başımız belada sayılır dedi yanağında şekerle konuşmaya çalışan diğeri. Dikkatli olmalıyız. Köylü çocuğunu dövenlerle depoyu beraber patlattığımızı bilmiyor musunuz? Kavga etseydik, bütün iş açığa çıkardı...
***
Kimse, bu sözden sonra bir şey söylemedi. Ekibin oyun oynayacak ne neşesi ne hali kaldı. Dağıldık! Bizim arkadaşlar hırsız olmuştu. Karakolluk bir vakaya dönüşmeden kendiliğinden kapandı mesele.
***
Şimdi hepimiz kırk yaşını geçtik. Çoğumuzun hatırasında, hafızasında yer bile etmez bu anlatılanlar. Bana bu kadar sene sonra bunları hatırlatan şeyin ne olduğunu önce ben de anlamadım. Ağzı burnu kan içinde dayak yemiş, parası elinden alınmış bizim köylü çocuğunun durumu, kendisine uzatılacak bir yardım eli bekleyen az evvel haberlerde rast geldiğim Filistinli bir çocuğun durumuna ne kadar benziyor. Sebebini soran olursa söyleyeyim. Çünkü bizim arkadaşlar hırsız oldu.