O “dalgınlık” denen hali, hâd safhada yaşadığım bir süreçte vûku bulmuştu yani bu pazarlık. Nihayetinde cansız düşüncelerimin haşrine tanıklık etti, beynimdeki –ölü fikirlerle dolu- mezarlık.
Yayın: Güncelleme:
Mehmet Ali hoca “Sen de gel, şiirlerinle buraya renk katarsın” şeklindeki teklifini, beraber katıldığımız bir toplantının ardından yapmıştı bana. Site hakkında bilgiler sormam esnasında, bir ara usta gazeteci “İzzettin Kömürcü” adının zikredilmesi, dalgınlığımı ortadan kaldırıp çekmişti konuya olan ilgimi. Öyle ki;ben ne kadar M. Ali hoca’ya soru sorsam da; sorularımı cevaplayabileceği zaman daha sona ermeden, konuya olan ilgim -elimde olmadan- başka taraflara kayıveriyordu. O “dalgınlık” denen hali, hâd safhada yaşadığım bir süreçte vûku bulmuştu yani bu pazarlık. Nihayetinde cansız düşüncelerimin haşrine tanıklık etti, beynimdeki –ölü fikirlerle dolu- mezarlık. Nitekim burada yazı yazmaya çalışırken “düşünmek” zorunda kalacağımı düşündüm ilk olarak. İzzettin kömürcü’nün burada olduğunu düşündüm, Ufuk Şen’i düşündüm mesela. Yusuf Kabak’ı ve Mehmet Ali hocayı düşündüm ardından… velhasıl “Üçü- beşi değil, çoğu düşündüm”.
İzzettin Kömürcü’nün savaşçı kişiliği hep etkilemiştir zaten beni. Sadece basit bir kalemle muharebe sanatını bu kadar ustaca icra edebilmesi, büyük bir güven duygusuyla başlatmıştı benim buradaki askerliğimi. Buna karşılık Ufuk Şen’in polis olmasına rağmen, elindeki tabancasını bir kenara bırakıp sadece klavyesini kendisine silah olarak seçmesi; bizim saflarımıza çekecekti fethedeceğimiz gönülleri. Bu küçük ordu bütün eksikliklerden sanki kendiliğinden tenzih edilmişti. Lakin “Sağlık Ocağı”ndan Taraklı Ajansa katılan Yusuf kabak, sağlıklı düşüncelerinden süzdüğü sağlıklı yazılarıyla, adeta bu küçük ordunun sıhhiyecisi gibiydi; özledik kalemini. Velhasıl gönülleri fethetmek amacıyla oluşturduğu bu küçük ordunun kurucusu Mehmet Ali Hoca, nihayetinde bana da yer ayırmıştı Taraklı Ajans Karargahında.
“Siteye renk katarsın” dedi ya hoca; belki de bu yüzden yayınladığım ilk şiir olarak “Beyazın Gölgesi”ni seçtim. İnkar etmiyorum karaydı benim rengim. O şiirimde “beyaz”ı bile “kara” gördüğümü itiraf ettim sizlere; bütün samimiyetimle ve bütün masumiyetimle. Belki siz de benim gibi “yağmur”larda bile “kurak”lık çekiyorsunuzdur düşüncesiyle, sizi de çekmek istedim “Beyazın Gölgesi”ne; serinleyesiniz diye…
O kadar ileri gittim ki bazen,
Bir “hayat kadını”nın da sevilebileceğini sergilemeye çalıştım “Yeniden doğuş” adlı şiirimde; gerçekte öyle bir kadını sevmesem de!
Neden mi?
Yeniden doğsun diye.
“Bırak!” dedim ona; “bırak yorganların altında kalsın günahların!”diye devam ettim sonra. Olumsuzluğu bile göze aldım yani bu uğurda. Zira “olumlu olmazdı olumsuzluklar olmasa”.
Benim de yüreğimin paramparça olduğu anlar olmuştu; hayallerimi paramparça eden olayları ben de yaşamıştım sizler gibi. Fakat sizlerden bu konuda biraz farklıydım ben. Lakin “Türkçe” yi çok sevmeme rağmen, “Türkçe”nin bazen beni ifade etmekte yetersiz kaldığını düşündüm. Türkçe’yi katletmek pahasına “Paramparça” sözcüğünü bile parçalayarak, onu “Parça-param”a çevirmiştim biraz haddimi aşarak.Benim parçalanmışlığımı ifade edebilmesi için, “Paramparça”nın daen az benim kadar parçalanmış olması gerekiyordu çünkü! O zamanlar belki de çoğunuz gülmüştü bu saçmalığa. Ama "saçmalıklar olmasa, ne gelirdi ipe sapa?".
Taraklı Ajans’taki bütün savaşçılar amaçlarına ulaşırken; herkes gönülleri ustalıkla fethedip, fethettikleri gönüllere tahtlarını kurarken, ben nedense ulaşamıyordum ulaşmak istediğim asıl hedefe. Halbuki ben bu uğurda Nûh’u bile koymuştum yarin gönlüne, beni yüreğine alsın diye… Fakat gelin görün ki; o inatçı sevgili, “Nûh” dedi de; peygamber demedi. Nûh’u bile dinlemedi… sevmedi…
Nedense, yağan yağmur damlaları bile bana gelince unutuyorlardı yapmaları gereken işlevi. Kavrulan gönlümü ıslatmak şöyle dursun, adeta yakıyorlardı yüreğimi. Belki de yağmurlu bir günde terk edilişimdir bunun en büyük nedeni.Bazılarının teselli olsun diye yüreğime serptikleri su da faydasızdı hani.İşte ben de bu yüzden sonlandıramadım havandaki suyu dövmelerimi!..küçük bir intikam meselesiydi…
SEVGİLİ SERKAN ÖNCE MÜTEVAZİLİĞİN İÇİN ÇOK TEŞEKKÜRLER...YAZINI OKURKEN GERÇEKTEN DUYGULANDIM VE GRURLANDIM...DEMEKKİ SAYIN M ALİ HOCAM DA BENDE TERCİHLERİMİZİ EN DOĞRU VE İSABETLİ ŞEKİLDE YAPMIŞIZ.İŞTE ESERLERİN MEYDANDA...İFTİHARLA SÖYLÜYORUM...ELİNE BEN BİLE SU DÖKEMEM...HER YAZINI HER ŞİİRİNİ OKUDUĞUMDA "BU ÇOCUK NE DİYOR" DİYE YAZINI BİR KAÇ KEZ OKUYORUM...VE KLASİK CÜMLE "YAŞLANDIM GALİBA" DİYORUM...SON CÜMLEM TARAKLI AJANSTA SİZLERLE BERABER ÇALIŞMAK OKUYUCULARIMIZLA BİRLİKTE OLMAK GERÇEKTEN BENİM İÇİN BÜYÜK ONUR..HEPİMİZ BİRBİRİMİZİ TANIYORUZ..BU İŞLER AÇILIŞ SAYFALARINA RESİMLERİMİZİ KOYMAKLA OLMUYOR...DAHA İYİSİNİ YAPMAK İÇİN YORULMADAN USANMADAN DEVAM EDECEĞİZ...BAŞARILARININ DEVAMINI DİLİYORUM...BİRİMİZİN BAŞARISI HEPİMİZİNDİR...SELAM VE SAYGILAR
M. Ali ÇINAR
1.04.2008 / 21:14:18
Gel demiştim birgün, gel... kim olursan ol gel, bu site sizin, bu site hepimizin, Bu site Taraklımızın, Genç nesilleri tanıtan, ufku olanları tespit edip davet eden, şovdan uzak, gönüllerin en derin duyguların sergilenebileceği haset ve fesattan uzak, geleceğimizi aydınlatmak için bir meş'ale olarak oratya çıkmıştır TARAKLI AJANS. İşte değerli dostlar, içine sığmayan, duygularını terennüm edemeyen kıyılarda kalmış bir kardeşimizi bu siteye yani sizlere kazandırdık. Daha da çıkacak tüm cevherler bu siteyle buluşacak, hak ve hakikat yolcuları olacaktır. Övünerek okudum yazını, yolun açık olsun değerli kardeşim. Serkan Kalbini ferah tut. sen lazımsın bizlere, sen ışık tutacaksın geleceğe... soyadına yakışır bir tavırla yürümene devam et...senden çok kişiler yararlanacak bugün olduğu gibi, yarınlarda da... mutlu kal...
İslam ERDEM
2.04.2008 / 00:50:43
Serkan usta; gerçekten kapalı ve dolu anlatımda ustalığına diyecek sözüm yok.Bu sayede söyleyemediğini de düşündürüyorsun okuyucuya.Ama artık yağmur ol yağ.Sen açık ve sade anlatımda da başarılı olabilirsin.Bu tarzı geliştirdiğin takdirde (ki geliştiriebilirsin) daha güçlü ve daha mutlu olabilirsin.Baharla birlikte yağmur ol yağ artık, sağanak ya da berrak olarak.Sende Peyami SAFA nın tahlil derinliğini, Necip FAZILın keimeleri kullanmadaki ustalığını görüyorum.Havanda su dvme işini de elden bırakma.Beşinci mevsimde berrak halinle kal hep.Sevgiyle kal.
Yusuf KABAK
2.04.2008 / 10:37:17
İnsanın sevgiye mazhar olması kadar nefsine hoş gelen başka bir durum varmıdır blmem.Amma bildiğim ve tanıdığım 3 bilemedin 5 kişinin sevgisine mazhar olamktan çok korkarım. Çünkü o sevgi ve saygı, o kadar ağır bir sorumluluk yüklüyorki, anlatması bile zor. İki adamın yazılarına yorum atmaktan hep çekinirim. Birisi, üstad Haluk PEKTAŞ diğeri, sevgili Serkan YILMAZ. GÖNÜL ADAMIDIR BUNLAR, DUYGU YÜKLÜDÜRLER,ne yapacakları ve ne yazacakları hiç belli olmaz.Başları kendilerine aittir.Yüreklerinde taşırlar dördüncü cemreyi.Şahin avcılarıdırlar.Hatta beşinci mevsime ulaşmışlardır. Yolunuz ve bahtınız açık olsun..
Enes ÇINAR
3.04.2008 / 07:26:27
Bir yazı ki, şiirin akıcılığı, sohbetin tatlılığı kıvamında.. Sabahın 7'sinde bir kez daha uyandırdı beni, kendime mi getirdi, bir yere mi götürdü. Zaman darlığından benim de şikayetim, benim de yaşadığım "Beşinci Mevsim"i bir türlü görebilip de, gördüğümü gözlere nakşedemedim. Okurken bir yandan da hüzünlendim, ama daha çok mutlu oldum. 17 Mayıs 2006'ya gidiverdim, "Ne iyi etmişim de TARAKLI AJANS'ı kurmuşum" diye içimden geçiriverdim. Bir yandan da utandım kendimden, böbürleniyormuşum gibi hissettim. Bir nevi korktum kendimden. Birşeyler oldu işte, ne olduysa. Eline, yüreğine, sağlık. TARAKLI AJANS en güzel seninle olsun...
Ufuk ŞEN
5.04.2008 / 11:15:51
Öyle bir yazı ki; düşüncelirimizde geçen ama kelimelere dökemediğimiz fikirlerle dolu. Genç düşünür Serkan YILMAZ mütevaziliği elden bırakmamış. Onun yaşında bir delikanlının bu denli güzel düşüncelere sahip olması ve hele hele Taraklının evladı olması beni gerçekten dahada mutlu ediyor. Tebrikler Serkan iyi ki varsın ve iyiki burada yazıyorsun
Kadir DEMİR
8.04.2008 / 20:57:20
Bakar kör diye bir tabir vardır, buda benimkisi olsa gerek.Nasıl da görememişim sizin yazılarınızı hayret doğrusu. Neyse bundan sonra inşeallah takibimdesin. Klavyen dert görmesin kardeş,başarılar...
Haluk Ali Pektaş
11.04.2008 / 00:40:38
Değerli Faruk !Yorumu kendi içinde olan bir yazıya yorum yazmaya gerek yok..Görülen köy kılavuz istemez..Güzelliklere yelken açtığın bu deryada sahil-i selamete kavuşursun inşallah..
Lakin yorum yazan M.Ali Çınar kardeşime bir yorum ilavesi yapmadan geçemeyeceğim.."BEN YANILMAM ARKADAŞ"ifadesi fazlasıyla enaniyet ve tekebbür fırtınası estiriyor..İnsan fıtratına aykırı ! Doğrusu -YANILMAMIŞIM ARKADAŞ-olabilirdi...Sevgilerle..
HATİPOĞLU'na ;M.Ali hocanın isminin yanına lütfen dikkat ediniz.
Faruk Serkan
12.04.2008 / 04:07:09
"değer"in karşılığı dünyada çeşitli şekillerde -bir şekilde- ifade edilebildiğinden olsa gerek, size "'değerli' Haluk Amca" demeden, iltifatınıza naziremi sunmak isterim; "sözde" güzelliklere yelken açtığım bu deryanın "sahil"lerine ulaşarak selamete ulaşma isteğim olmadı hiç bir zaman. Aksine ben "'salih-i' selamete" ulaşmak istedim. Fakat heyhat... Ulaşılmaz ki rahat rahat...
hatipoğlu
12.04.2008 / 14:51:45
Haluk Ali PEKTAŞ'a ;Özür dilerim abicim,kusuruma bakma,gözümden kaçmış