Yaşlı Ulusun Efendisi İse!...
Nüfus artarken, bu nüfus içinde yaşlı nüfusu da artıyor. Yaşlılık dönemi 65 yaş ve üzeri olarak kabul ediliyor. Ancak yaşlılık denilince; bir kavram mı, sosyal bir yük mü, yoksa bir hastalık mı? soruları akla gelir. Yaşlılık hakkında akla gelen sorular ne olursa olsun, insanların yaşamı zamanın ilerlemesi ile dejeneratif değişiklik gösterir. İnsan yaşamında bu değişiklik çok önemli. Çünkü algılamaya yansıyor. Yani algılama yaşlanma ile birlikte bir azalma, yaratıcı yeteneklerde azalma, dikkatin dağılması, düşünce yavaşlaması görülebilir.
Yaşlanmanın getirdiği bu özellikleri kabullenmemiz gerek. Ancak her bireyin dinamikleri aynı değil. Yaşlının maddi güvencesi da önemli. Bana göre en önemlisi güvencesi ne olursa olsun, yaşlının bakıma gereksinim duyması. Bu gereksinim yaşlıyı huzurevi denilen kurumda yaşamaya itiyor. Böylece yaşlıda huzursuz bir dönem başlıyor. Yani yaşlıda anksiyet, depresyon gibi bazı psikolojik bozukluklar görülebiliyor.
Eeee sonra!...Sonrasında yaşam endişesi, çaresizlik. Daha doğrusu ne olacağım? Düşüncesi giderek artıyor. Peki çare? Özellikle doktor, hemşire… Çünkü huzurevi yöneticileri yaşlının derdine çare olamıyor. Yönetici bile anksiyete bozukluğu içinde. Onun bile tedaviye gereksinim duyması normal… Konunun daha derininde davranış bozukluğu, ahlaksızlık var. Hakaret, tehdit, iftira…
Yaşlı kendini yalnız hissetmeye başlayınca gözleri kapıdadır. Gelecek ziyaretçilerin güler yüzü, sevgisi, şefkati sıkıntıların dağılmasına yetiyor. Bazı yaşlılar ise, ziyaretçiden rahatsız… Ekonomik destek alma iç açıcı değil. Ya Huzurevi’nden ekonomik destek beklemek?...Onu hiç konu yapmasak daha iyi olur bence.
Yaşlılarda anksiyet bozukluğu, hijyen, özellikle tuvalet ve el hijyeni… Sorun kırsal kesimden gelenlerle, kentten gelenler arasında. Okumuşlarla okumamışlar arasında desek konu daha iyi anlaşılır bence. Yani sosyolojik. Kültürleşme, sosyalleşme, toplumsallaşma!...Sorun bu üç kavramla ilintili… Daha derininde tıbbi sorun yatıyor.
Huzurevinde anksiyet, depresyon ve özellikle el hijyeni yaygınsa çare nedir? Hacı Bektaş Veli’nin çok önemli bir sözü var: İncinme, incitme ne ararsan kendinde ara. Çare nedir? Çare kendisi… Yani, huzurevi koşulları… Çünkü, huzurevinde yaşamını sürdürenlerin kurumdan memnun olma düzeyleri ile anksiyet, deprasyon ve hijyen arasında ilişki kurulabilir. Tabii yalnızlık duygusu da…
Peki çare nedir?... Çare, huzurevi, huzurevlerinde yaşamak zorunda olan yaşlıların sosyal, kültürel ve toplumsal desteklerine katkıda bulunmalı… Huzurevlerinde kesinlikle huzur sağlanmalı… Can güvenliği sağlanmalı… Eğer yöneticiler anksiyet, deprasyon ve hijyen sorunlu ise gerekli önlem alınmalı…Çünkü huzur bozanlar yalnız yaşlı değil… Artık bu gerçeği yetkililer de bilmeli… Bilmeli ve gereken önlemi almalı… Çünkü yaşlı ulusun efendisidir.Egirdirolay