Kemiksizler
Kemiksizler denince akla yumuşacık solucanlar gelir. Onlar saklanacak delik bulmakta maharetlidirler, istedikleri hava ve sakinliği bulduklarında gerine gerine toprak üzerinde gezinirler. Minicik tehlike sezdiklerinde ise her türlü toprağa, pislik de olsa saklanıverirler.
Birde bu kemiksizlerin uçanları vardır sivrisinek gibi, hınzırlar siz uykudayken ya da en rahat pozisyonunuzdayken yaklaşırlar, aniden de sokarlar. Ve kaçarlar…
Bu kemiksizler; genelde kaçak güreşirler, adı üzerinde kemiksizdirler dik duramazlar. Başımıza ne gelirse dik duramayanlardan gelir. Onların yaratılışında vardır yumuşaklık, şekilden şekle girmek. Tabi kemiksizlerin renk değiştirip ortama uyanlarını unutmamak gerekir.
Kemiksizlere aslında omurgasızda diyebiliriz. Bu omurgasızların bir düşünceleri yoktur, ortama uymakla ünlüdürler. Yerde debelenirler, uzanırlar, kendileriyle övünürler “nasılda yere yan yatarak dik durdum” derler.
Ne kadar bilirsen bil; söylediklerin karşındakinin anladığı kadardır. (MEVLANA)
Son zamanda bana da yumuşacık, omurgasız insanlar denk geliyor. Bunlar çok bilip hiç bilmeyenlerden. Şekilleri aynıdır bunların, bel yoktur, göbek de yoktur, kalas gibidirler, fizik olarak. Zannımca hepsi aynı ortamda aynı havayı soluyunca etkileşime giriyorlar, aralarına karbon kâğıdı koyarlar mı bilinmez ama bir tornadan çıkıyorlar. Belki de gördükleri gözler beyne hükmedip kopya çıkartıyor. Kalas halini alıyorlar…
Bunlar âşık olmamışlardır, bunlar aşkları için kavga edemezler, bunlar terk etmemiş ve terk edilmemiştir. Yine bunlar sopa yemenin ne olduğunu bilmezler çünkü ben sizdenim diyerek işin içinden sıyrılırlar, omurgasızdırlar zoru gördüklerinde şekil değiştirirler.
Yine bunlar ne şarkı söyler ne fıkra anlatır, bunlar birilerinden duyduklarını kendi fikirleri gibi satmaktan başka bir şey bilmezler. Onlar zahmet nedir bilerler mi acaba, suyun akışına bakmaktan başka ne bilirler. Dik durup ben buyum dediklerini duyanız oldu mu?
Yumuşakgillerin gençlik yıllarına baktığınızda, bir arkadaşıyla sinemaya gitmemiştir, pişpirik bilmez, dubara dersiniz, dur bağırma bende sendenim der. Anason onun için nasıl bir şeydir acep, parlatmak, zom olmak, hatta top derseniz ne anlar acep. Hangi birinin futboldan konuştuğunu duydunuz, takım deyince akıllarına ne gelir.
Omurgasız gelip, dik durmasını öğrenemeden sözünün eri kelimesi duymadan, göründükler gibi olamadan, sadece puslu havada nara atmayı denerler. Siz omurgasızlar gülmesini bile bilemezsiniz, sakında denemeyin kahkaha yerine kıskıs çıkar sizin sesiniz.
Küçükken kiraz ağacında yırtılan gömlekleri olmamıştır bunların, bunlar uzaktan sevmek nedir bilmezler, bir bakışın ömre bedelliğini duyduklarında, bedelli ne zannederler acaba, kurtlar sofrasında yemek yerine, tilkilerle arkadaşlığı tercih ederler, kaktüs dediğinizde bir tek iğne gelir akıllarına, hep soktuklarını için. Kömürleşen duygulu gözlerle bakarlar, hep mazlumdurlar, hep ezilmişlerdir kendilerince, aslında sadece uzaktan ezilenleri izlemişlerdir hep sömürü edebiyatı ve gözyaşı muhabbeti yaparlar.
Omurgasız ve yumuşakgilleri anlatmakla bitiremezsiniz…
Seyirlik değil ömürlük yaşamasını bilenlere, saat 22 ye kadar sıcak, sonrası soğuk olsun diyenlere……
Serçeleri dallarda sevenlere, hasreti mutluluk sayıp, her gece uyku diye yatanlardan olmak niyetiyle….