Çanakkale Kahramanı Cevat Paşa ve Şehitler Anısına Sunum
Taraklılara Hizmet Derneği'nin (TA-Hİ-DER) talebi üzerine Eğitim-Bir-Sen Taraklı Şube Başkanı Tarih Öğretmeni Emre Çelik tarafından Çanakkale Zaferinin 103. Yıl dönemine ilişkin belgesel-sunum gerçekleştirildi.
Deniz Savaşları
Tarih Öğretmeni Emre Çelik: "Çanakkale savaşları iki safhadan oluşur; 19 Şubat 1915 -18 Mart 1915 tarihleri arasında vuku bulan deniz savaşları ve 25 Nisan 1915 – 9 Ocak 1916 tarihleri arasında yaşanan kara savaşları… Biz bugün sadece deniz savaşlarını ele alacağız" diyerek sözlerine başladı.
Belgesel sunumda; Osmanlı Devletinin, nüfus ve silah sayısı bakımından Birinci Dünya Savaşına katılan diğer ülkelerle sayısal karşılaştırması görsel materyaller eşliğinde anlatıldı. Almanya ile müttefik olarak savaşa girmenin kaçınılmaz bir gerçeklik olduğunun altını çizen Çelik, Birinci Dünya Savaşına dair verdiği genel bilgilerden sonra Osmanlı'nın savunma yapmak durumunda kaldığı cephelerden biri olan Çanakkale Cephesini ele aldı.
“Saldırının başlama tarihi olan 19 Şubat, İngilizler tarafından öylesine seçilmiş bir tarih değildir. Bu tarih, 1807 yılında İngiltere’nin Rusya’ya yardım etmek üzere, Amiral Duckwort Komutasındaki İngiliz donanmasının Çanakkale önüne gelerek 19 Şubatta Boğazı savunan Türk Muhafızlarının gafletinden faydalanıp Boğazı geçtikleri tarihtir. Çanakkale Savaşında tarihi olay ve sembolleri kullanmaya özen gösteren Müttefikler, ilk mermiyi Agamemnon Zırhlısına attırmışlardı. Bilindiği üzere bu Agamemnon Truva’ya saldıran ve hile ile truva’yı ele geçiren Yunan Kralıdır” diye konuşan Çelik, devletler için sembollerin önemli olduğu üzerinde durdu.
"İngilizler Kendilerine Çok Güveniyordu"
Müttefiklerin Boğazı kolayca geçeceklerini umduklarını ifade eden Çelik, “Churchill’e göre İngiliz Donanmasının Boğazda gözükmesi bile Türkleri kaçırmaya yetecekti” dedi.
İngilizlerin;
Türklerin, savaştaki yeteneklerini hesaba katmadıklarının altını çizen Çelik,
anlatımını şu şekilde sürdürdü: "12 zırhlı savaş gemisi tarafından
Çanakkale Boğazının Anadolu ve Rumeli yakalarındaki giriş istihkâmları
bombardıman edildi, Seddülbahir ve Kumkale’deki tabyalarımız susturuldu. Türk
tarafında cesaret ve inatla fevkalade bir mukavemet yapılmakta idi. Silah gücü
bakımından kıyas kabul edilmeyecek derecede zayıf olunduğu bilinmesine rağmen
bütün imkanlar seferber edilerek karşı konulmaktaydı. 18 Mart günü düşman
içinde Queen Elizabeth gibi en son model gemilerin de bulunduğu 18 zırhlıdaki
büyük çapta 316 topuyla saldırıya geçti. Bizimse buna karşı 73 topumuz
mevcuttu. Düşman zırhlılarının üçte birinin hasar görmesi, geri çekilmelerine
yol açtı. "
İngiliz mühendislerin son teknoloji ile özenerek yaptığı savaş gemisini etkisiz hale getiren Koca Seyit'i, İtilaf Devletleri’nin tüm güçleriyle saldırdığı Çanakkale’yi geçilmez kılan mayınları döşeyen Nusret gemisinin komutanı İsmail Hakkı Bey’i de rahmetle andığını belirten Çelik, erinden en yüksek komutanına kadar ordunun genel itibariyle destan yazdığını ifade etti, Boğaz savunma planı, savaşın taktik ve stratejisi, Memetçiğin cesaret ve inancının zaferle sonuçlandığını dile getirdi.
"Çanakkale kahramanı Cevat Paşa"
Adı 18 Mart ile özdeşleşen Cevat Paşa’yı programda sıkça anan Çelik, onun zaferdeki rolüne ve askerlik hayatının sonrasındaki özelliklerine değindi. 1914’te Müstahkem Mevkii Kumandanlığına atanan, o dönemde rütbesi albay olan Cevat Paşa’nın, göreve gelmesinin ardından boğazın savunmasını ele aldığını belirten Tarih Öğretmeni Çelik: “Boğaz Savunma Planları yoktur ve Müstahkem Mevkii Kumandanlığı stratejik açıdan perişan durumdadır. Yarbay Selahaddin Adil Bey’in ifadesine göre Müstahkem Mevkii’nin müdafaa planı yoktu, her şeyi yeniden hazırlamak lazımdı. Cevat Paşa’nın göreve gelmesi ile kadro dışına çıkarılan bataryalar yeniden tanzim edildi ve tabyalardaki toplar tekrar kuruluşa alındı. Bu bataryalara asker ve subay yerleştirildi. Mevcut batarya ve tabya kadroları değiştirildi. Devletten fazla bir şey beklemeyen ve eldeki imkanlarla zafer örgüsünü ören Cevat Paşa, eldeki mevcut imkansızlıklara aldırış etmeden Boğaz’ın tahkimatıyla uğraştı” diye konuştu.
18 Mart’ın En kıymetli Ânı
Cevat Paşa’ya yıllar sonra 18 Mart 1915 gününün en kıymetli ânı sorulduğu zaman, Cevat Paşa’nın: “O gün, güneşin son ışıklarıyla Boğaz’dan perişan halde çıkmakta olan düşman filosunun görünüşü idi…” dediğini aktaran Çelik, düşman filosunun perişan halde dönerken arkasında önemli zırhlılarını ve binlerce ölü bırakarak Boğaz’ı terk ettiğinin altını çizdi.
Çanakkale Müdafii Cevat Paşa’nın, İstanbul’un kurtuluşu açısından çok önemli olduğunu vurgulayan Emre Çelik, bu durumu Kolordu Komutanı Esat Paşa’nın hatıratından şu cümle ile açıklamıştır: “Düşman donanmasının Çanakkale Boğazına yaklaşmak ve Boğazı zorlayıp İstanbul’a gelmek fırsatı vermeyenlerin birincisi Cevat Paşa’dır. ”
Zafer Sonrası Cevat Paşa
Cevat Paşa’nın bu zafer sonrasında asla kendini ön plana atmadığını vurgulayan Çelik, onun sürekli askerlerin kahramanlıklarından bahsettiğini, Cevat Paşa’nın kendi ifadesinden şu şekilde aktardı: “Mehmetçik olmasaydı, Çanakkale olur muydu? Çanakkale Harbi, diğer sahalarda yapılan harplerle kâbil-i mukayese değildir. Tasavvur buyurun, denizde bir harp oluyor, fakat ötede, karada 3-4 km’lik bir sahada da insanlar birbirlerine giriyorlar… Ve Mehmetçik orada da gıdasından bile mahrum olduğu halde memleketin kapısını beklemekten büyük bir zevk duyuyor. ”
“18 Mart’ı Cevat Paşa ve Emrindeki Neferlere Borçluyuz”
18 Mart’ların coşkuyla kutlanabilmesini, Cevat Paşa ve emrindeki neferlerin cesaret ve mücadelesine bağlayan Çelik, bu bakımdan Cevat Paşa ve askerlerine çok şey borçlu olduğumuzu ifade etti.
Mareşal Şakir Paşa’nın oğlu, 1871 doğumlu Cevat Çobanlı Paşa’nın, 1935’te yaş haddinden emekli olduğunu aktaran Tarih Öğretmeni Çelik, ömrü cephelerde geçen şanlı komutan Cevat Çobanlı Paşa’nın 1938’de 67 yaşında hayata gözlerini yumduğunu söyledi.
Kabrinin 1988’de İstanbul’dan alınıp Ankara Devlet Mezarlığına defnedildiğini sözlerine ekleyen Emre Çelik: “Cevat Paşa şahsında tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum” diyerek sunumunu tamamladı.
#