Türk Dış Politikasında Son On Yıl
1699 Karlofça Anlaşmasıyla resmi olarak gerileme başlamış, 1918 Mondros ateşkes anlaşmasıyla nihayete ermiş, koca cihan devleti işgal edilmiş, tarihten "Türkün" adı, sanı silinmeye çalışılmış ve bu işte her zaman diplomatlar veya devlet adamları öne çıkarak, isteyerek veya istemeyerek anlaşmalara imza atmışlardı.
Tanzimat'la başlayan süreçte "Devleti Aliye" hep denge siyaseti gütmüş, müttefiklerinin isteklerine gizli veya açık evet demiş , Cumhuriyet döneminde bazen azalan, bazen çoğalan bir şekilde benzer olaylar yaşanmış isteyerek veya istemeyerek evet demek zorunda kalmışız.
1990'larda soğuk savaş bitince dönemin Cumhurbaşkanı, Başbakanı yaptıkları açıklamalarla artık "Adriyatikken Çin Settine" kadar büyük "Türk Dünyasının" açığa çıktığını söylemişler, fakat gelişen olaylardan sonrada bu ifadeyi bir daha ağızlarına almamışlardı.
Türkiye bu sürede ciddi ekonomik,sosyal olaylarla karşılaşmış, terör ülkeyi hırpalamış ve 2003 yılına gelinmişti. Adalet Ve Kalkınma Partisi bu yıl yapılan seçimlerde çoğunlukla "Türk Milletinin" oyunu almış, iktidar olmuştu. Başbakan o günlerde Türkiye'nin kırmızı çizgilerini açıklıyor ve şöyle diyiyordu. " Tek Devlet, Tek Bayrak, Tek Vatan ve Tek Millet" bizim kırmızı çizgimizdir. Ancak bunun güvenirliği ve inandırıcılığı günümüzde artık sorgulanır olmuştur....
"Kuzey Irak, Kerkük, Musul, Telafer ve Türkmenlerin varlığı ve korunması Türkiye'nin kırmız çizgisidir" diye ilan ediliyor fakat geçen sürede "Süleymaniye de Askerimizin başına çuval geçiriliyordu. Devam eden süreçte "Kerkük'te Tapu Dairesi" ve "Nüfus İdare Kayıtları" yakılıyor, Türkmenler katliama uğruyor, Diş İşlerimizden nedense ses çıkmıyordu.
Dış İşleri Bakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu "Moskova'dan aracına binen bir yolcu Ürdün'e kadar gümrüksüz gidecektir " mealinde beyanatlar veriyor kısa süre sonra değil Ürdün'e Suriye'ye bile gidemez oluyorduk. Esad'ın sonu geldi, bir aya kadar gider diyenler nedense yüz binler hudumuza geldiğinde, uçağımız düşürüldüğünde ve benzeri olaylarda fazla bir şey söylemiyordu!
Ermenistan'la yapılan protokol kısa süre sonra rafa kaldırılıyor, Ermenilerin aşırı talepleri bizleri üzüyor, Azerbaycan'la aramıza soğukluğun girmesine sebep oluyordu. Ermeniler 2015' e hazırlanırken Türk Diş İşlerinde görünürde ses çıkmamasına bir türlü anlam veremiyorduk.....
Gürcistan'a; askeri, ekonomik, kültürel her türlü yardımı yapmamıza karşılık Gürcistan'ın 1990'larda imzaladığı ve 1944 yılında Stalin tarafından sürgün edilen Ahıska Türklerinin ana vatanlarına dönme istekleri her defasında Gürcü hükümeti tarafından ret edilmesini anlamakta zorluk çekiyorduk. Biz her türlü kolaylığı gösterirken onların davranışlarını anlamakta zorlanıyor ve Diş İşlerinin bunu açıklamasını bekliyorduk....
Aslında söylenecek çok söz var, şüphesiz diplomasi "iki tarafı keskin kılıç üzerinde yürüyen sirk cambazının hassasiyeti şeklinde olmalıdır" diye özetleye bileceğimiz ilkeye uygun olması,mütekabiliyet esasını dikkate alması gerekirken yaşanan olaylarda maalesef bunu göremedik. Geriye dönüp baktığımızda ortada ne kırmızı çizgi kalmış ve nede sınır. Geriye; acı, göz yaşı, keder ve keşke söylemeseydim cümleleri kalmış....
Keşke dememek için ülkeyi yönetenler 1970'lerde "Yeniden Milli Mücadele" Dergisinde tefrika edilen " İnkılap İlmi" ve "Milli Mücadelemizin Stratejisi" adlı çalışmaları okuyup, anlayıp o yazıları yazanları kendilerine danışman yapsaydılar. bugünkü gibi "çarşıya pirince giderken ,evdeki bulgurdan olmazdık".
Belki bugün keşke demezdik...! Yeni Keşkeler dememek için "isabet buyurmadınız diyecek bir yiğit lazım".