Gülümse, Çekiyorum!
Kendimle uğraşıyorum, kendimi dalgaya alıyorum çoğu zaman. Bu, kendimi küçük gördüğümden değil tabi. Hani insan sevdiğine takılır ya... Fakat bazen anlayamıyor, alınıyorum kendime.
Düşmanca sözler sarf ederek rahatıma, korkusuzca konuşuyorum.
Susmam gerektiğini, her şeyi, ama her şeyi söyledikten sonra anladım ben. Zararın burasından dönmek de kâr mı? Artık feryat da etsem zararı yok.
Muzipliğime de alınganlığıma da alışmalıyım, hepsi hepsi bu işte!
Hem ben öyle güçlüyüm, öyle güçlüyüm ki çoğunun iki kişi kaldırdığı bir yükü, tek başıma sırtlanabiliyorum. Alçaklara düşürmeden aşkı...
İçten dışa acıyı yalıtan, kaplamalarım var muttan…
Meselâ bir maske takarsın. Mutsuzken, mutlu gibi yaşarsın. Ve düştüğünde masken, utançtan bir fondöten, fırçalar yanağını, kızarırsın. Böyle donakaldığım da oluyor ya olsun! Biraz makyaj, renk veriyor resmime.
Şükür ki çoğunda olmayanın bana bahşedilmiş olması nasıl da güzel. Bu dahi mahçup olmak için yeterli. Elimden gelse, utançtan kızaran yanaklarımı öperdim şimdi! Yazık ki kendini öpemiyor insan.
İçime lunaparklar kurmayı becerebiliyorum ama.
Hani adrenalin için millet bir kucak dolusu para döküyor ya… Benim bir yerlerden hoplamama, zıplamama gerek kalmıyor. Oturduğum yerde yüksekten düşer gibiyim. Korkunun sonrası yorgunluk… Para versen bulamazsın. Şans işte!..
Geriye içimdeki her serüveni ölümsüzleştirmek kalıyor. Objektif dışı gösteriyor, yazılar içi... Herkes kare kare dışının, bense yazı yazı içimin fotoğraflarını paylaşıyorum. Aslında tombiş tombiş mutlarım vardı. Nasıl da zayıf çıkmışlar!
Ve anlıyorum ki sen daha fotojenik, daha bir güzelsin.
Hadi dudaklarını ısır ki kandan kırmızı rujun, seni daha da bir alımlı kılsın.
Gözlerinden çizgi çizgi yanağına sızan simsiyah rimellerin ele verse de pişmanlığını, her fotoğraf karesi gibi bana bakıp bakıp sahtekârca gülümse, çekiyorum!
Bu cüretkâr ve günahkâr, yarı çıplak hâlinle çekiyorum seni Ey Acı.
#