Ötanazi
Sabaha karşı yetiştiğimiz hastanenin acil servisinde, refakatçisi olduğum hastanın serumunun bitmesini ayakta beklemektense boş bir sedyenin kenarına ilişiverdim.
Az sonra, yanımdaki sedyeye omzu ve sağ kolunu ovuşturan bir adamı getirdiler. Sürekli bir inleme, ah u vahlar içindeydi. Herhangi bir kırık çıkık muamelesi görmüyordu. Yalnız seruma bağlıydı.
Adam, hemşirelerin serumun içine katacakları ağrı kesicilerin isimlerini ayrıntısıyla sorguluyor. Her defasında bütün ilaçları denediğini söyleyerek onları geri çeviriyordu. Sonunda kendisinin denemediği, ismini verdiği bir ağrı kesiciyi serumuna enjekte ettiler.
Dayanamayıp lâf attım:
-Geçmiş olsun. Ortopedik bir durumunuz yok sanırım.
-Hayır hayır! Değil… Gece boyu çektim bu ağrıyı, hâlâ da geçmedi. Yirmi dört tane ağrı kesici içtim ve yirmi beş seneden beri ilk defa kalçamdan iğne oldum. Fakat yine geçmedi. Uff!
-Sebebi neymiş ağrınızın?
- Bilmiyorum. Doktorlar da bilmiyor. Araştırıyorlar… Ben kendim de doktorum, ama önce ağrıyı kesmek lazım. Ağrı kesilmeden bir şey olmaz. Ağrı kesilecek! Hipokrat, taa milattan önce söylemiş:
“Önce ağrıyı kes. ”
-İnsanın sağlıklı düşünüp aklını çalıştırabilmesi için mi?
-Elbette öyle! Hem ben ötanazi taraftarıyım. Günah münah derler ama adamın ağrıları hiç dinmiyorsa vereceksin yüksek dozda narkozu tamam… Off!
- Ya sizin neyiniz var? Hiç hasta gibi gözükmüyorsunuz.
-Benim bir şeyim yok. Şu sedyede yatan hastanın yakınıyım.
#