İbrahim Amca'nın söylediği…
İbrahim Yeşildağ Amca’yı her gün Taraklı’da Ankara Caddesi’nde hepimiz görürüz. O sanki elinde baston varmış gibi baston kullanmadan ellerini arkaya bağlamış her şeyi unutmuş halde caminin yolunu tutmuştur. Onu cadde de gördüğümde anlarım ki ezan vaktine az bir zaman kalmış. Geçen gün camii şadırvanında abdest alırken rastladım. Camii önünde banklara oturup biraz sohbet ettik. Sohbet ederken semaya bakıp dalıp gittiği dikkatimi çekti. Beni fark etti.
"-Benim neye baktığımı merak ediyorsun demi? Sen bakma, senin işin çoktur. O gökyüzü var ya, İşte yerlerin ve göklerin sahibi Allah’dır” dedi. Dilim tutuldu sanki. Ne diyeceğimi ne söyleyeceğimi bilemedim. Yaşlılar haftası olduğu aklıma geldi. İbrahim Amca’yı namaz çıkışı sonrasında oturup sohbet etmek için iş yerime “Dıngıldak Masa” ya davet ettim. Sağ olsun kırmadı geldi… Beraber “Dıngıldak Masa” ya oturduk. Karşılıklı oturmuştuk. Seve seve kendisini dinleyecektim. Bir eliyle yanını gösterip "-Otur hele yanıma" …deyip bakışlarını tekrar gökyüzüne çevirdi.
“-Boşu boşuna direnme.Evrende kapladığın yer; kütlen servetin, makamın kadar değil, gönlün kadardır!.” deyince yine ne diyeceğimi bilemedim.
Elinde bir poşet vardı. İçerisinde iki elma, bir portakal, iki patates birde soğan vardı. Diğer elindeki poşette de küçük baston ekmek vardı. Oradan buradan biraz sohbet ettik. Eve gideceğini söyleyince sohbet için fazla ısrar etmedim. Elindekilerle çok mutluluk duyduğunu akşam yemeği hazırlığı yapacağını hissettim. İbrahim Amca evinin yolunu tuttu… Ama ben sandalyemde çakıldım kaldım. Gözlerim yaşardı gözlerimin yaşarması İbrahim Amca’nın yanında gözünden düşmem değildi. Onun yüreğinin güzelliğindendi. Otururken dalıp gökyüzüne bakıyordum. O esnada yanıma gelen bir başka büyüğüm
“-Nereye bakıyorsun öyle?” diye sorduğunda,
“-Şu tepenin arkasındaki köy neresi? diye düşünüyorum”... deyince
“İşi gücü bıraktın onu mu düşünüyorsun?” diyerek yanımdan ayrıldı
Ertesi gün İbrahim Amca’yı tekrar gördüğümde yolun karşısından bana seslenerek
“-Çok yükseklere bakma!” diye takıldı. Arkasından baktım ki az ileride manav dükkânına gitti. Dönüşte baktım poşetinde yine iki elma, bir portakal, iki patates bir de soğan vardı. Selam verip sessizce yoluna devam etti. Yine mutluydu ve tatlı telaş içerisindeydi.
İbrahim Amca’nın anlattıkları belli ki hiç aklımdan çıkmayacak gibi.
**
İki gün sonra tatlı bir telaşın içine düşeceğiz yine, çarşıda dolaşıp “İftara pideyi yumurtalı mı alsak yoksa sademi alsak!” deyip dolanıp duracağız. Ellerimizde poşetler tutacağız evin yolunu, iftarda sanki hepsini yiyecekmişiz gibi davranacağız yine. Su, hurma, çorba bitti iftar işte. Allah kabul etsin.
Ne güzel bir heyecan değil mi Ramazan…
Allah öyle bir ay vermiş ki bize, yardımlaşmayı, cömertliği, komşusunu gözetmeyi öğretiyor Ramazan bize.
Mübarek Ramazan ayınızı şimdiden tebrik ediyorum. Hayırlara vesile olmasını diliyorum. Sağlık afiyet diliyorum.
Allah’a emanet olunuz
Hoşçakalın.