“Klavyenin Başına Oturduğumda”…
Bu hafta köşemde siyaset gündemi ile ilgili yazı yazmayı planlamıştım.
“Güneyde Siyaset Analizi” yapmak düşüncesi ile klavyenin başına oturdum.
Gördüklerimi duyduklarımı ve bildiklerimi kelimelere dizmeye çalışırken bir yandan da pencerede gökyüzünü seyrediyordum. Hava kapalıydı. Belli ki yağmur yağacak.
Aslında “Güneyde Siyaset Analizi” başlığını attığım yazımın devamında hangi cümleleri kuracağıma da karar veremiyordum. Nereden başlarsam başlayayım etkili ses getirecek kaliteli bir eser olacağını tahmin ediyorum. Bu konularda kendimi kanıtlamıştım.
Bu sırada güneş yüzünü birden göstermeye başladı.
Klavyenin başından kalktım bu kez dışarı çıktım. Kapının önünde “Dıngıldak Masa” da birkaç dost ile çay muhabbeti yaparak güneşin tadını çıkarttık.
Tekrar yazımı yazmak için klavyenin başına geçtiğimde “Güneyde Siyaset Analizi” yazımı yazmaktan vaz geçtim.
“Ne yazayım” diye düşünürken “Kısmet” bu dedik başladım yazmaya
Neyse; Yazımın içeriği nereye gidecek bende bilmiyorum açıkçası
Şu anda kafamda onlarca fikir dans ediyor. İlk aklıma gelen geçmişteki özlemlerimiz kafamda çağrışım yapmaya başladı. Şimdi bu konuda klavyenin başında sayfalar dolusu yazı döktürebilirim.
Hangimiz özlemedik ki bir köy evinde bir kuzine sobasının arkasındaki minderde oturup dışarıda yağan karı seyretmeyi ve görünmeyen uzaklardaki sükûtun nabzını dinlemeyi.
Hangimiz özlemedik ki Sobanın üzerinde bir iki kızarmış köy ekmeğini, kaynadıkça taşan ve cıs diye ses çıkaran ve suyu azaldıkça üstüne su ilave edilen güğümleri, onun yanında lacivert çinko çaydanlıkta demlenen çayı ve çayın dem kokusunu.
Hangimiz özlemedik ki zaman zaman sokağa kaçan üşüyünce sobanın arkasında mahcup edayla kıvrılan tekir kediyi. Sobanın yanına hazırlanan odun kovasından gelen çıra kokusunu, o sessizlikte akşamın namaz çağrısını, yoldan geçen eli değnekli bir kaç ihtiyarı. Komşularımızın evlerinde bir hüzün yumağı gibi yanan ışıkları, evlerine dönen, yakalarını kardan korunmak için kaldırmış elleri ceplerinde koşan mahallemizin büyüklerini.
Hangimiz özlemedik ki tarhana çorbasını ve yazdan yetiştirip kuruttuğumuz acı biberleri. Karanlık çökünce sokak lambası etrafında uçuşan kar tanelerini, kapımızın açıldığını duyunca komşularımızın geldiklerini haber veren
-"Gız hu kimse yokmu?"…
diye seslenmelerini. Üşümeyelim diye o teyzelerimizin kat kat giydikleri hırkaları, süeterleri, ev sahipleriyle gelen misafir teyzelerden akran olanların birbirlerine sarılıp sonra
-“Allahümme Salli Ala Seyyidina Muhammed”… demelerini yüzlerini sıvazlamalarını, çayın ardından elma ayva ikramlarını, içimizi ısıtan komşu sohbetlerini ve ilerleyen zamanın farkına varmayınca misafirlerimizden büyük olanı evin kapısının yavaşça açıldığını duyunca;
"Varın gakın gidem evin erkekleri gemeye başladı, bizimki de gelir şimdi sobanın gapağını kapattıydım ev soğumuştur"… demelerini.
Hangimiz özlemedik ki o günleri…
Evet;
Bu hafta “Güneyde Siyaset Analizi” yazmayı planladığım köşemde bambaşka bir eserle sizlerle birlikte oldum.
Eeee bu köşe bizim köşemiz “Güneyde Siyaset Analizi” yapmayı geciktirmeyiz heralde.
Tekrar görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın. Hoşçakalın…
#klavye-kose #guney #siyaset