Geri
Mustafa Özbilge Mustafa Özbilge Dıngılım

Altmışdört Orhan'ın Tezgâhı

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Yayın: Güncelleme:

“Dünya malına önem vermeyen, müsâmahakâr, yumuşak huylu, alçak gönüllü, olur olmaz şeyin üstünde durmayan kimse”ye kalender denir. Altmışdört Orhan abi kalendermeşrepti.

“Görünüşe ve dünya işlerine kıymet vermeyen, kurallardan uzak, bütün varlığı kendi iç dünyâsına göre değerlendiren, gönül gözüyle gören, hoş görülü, derbeder görünüşünün aksine ârif, hakîm, gönül ehli kimse”ye rind denir. Altmışdört Orhan abi rintmeşrepti.

Beş yıl önceydi sanırım. Karakolun arka sokağında, elinde küçük bir sandık, betona dayanmış bekliyordu. Durdum, atla Orhan abi, dedim. Bindi. Derin derin nefes alıyordu. Hasta mısın, dedim. Yok, hasta değilim ama yürürken tıkanıyorum, çarşıdan eve giderken birkaç yerde durup dinlenmem icap ediyor, dedi.

Mevsim, sonbahardı. Henüz hastaneye falan yatmamış, hastalığı keşfedilmemişti. Elindeki küçük tahta sandıkta üvez vardı. Taraklı’da çocukların bir şekilde karşılaştıkları dağ meyvesidir üvez. Buruşuk kabuklu, muşmulaya benzer, ama ondan daha küçüktür. Çok tatlı değildir. Çürümüş gibiyken kahverengiye döndüğünde yenir. Senelerden beri görmediğim üvezin ismini bile unutmuştum. İkram etti.

Orhan abi pazarcıydı. Bütün pazarları bilirdi. Göynük, Gölpazarı, Yenipazar, Vezirhan, Nallıhan, Beypazarı, Geyve, Pamukova, Yenişehir, İnegöl… Artık birçoğuna gidemiyordu. Gölpazarı, Göynük, Taraklı’yla yetiniyordu. Pazarlar yormuştu onu.

Altmışdört Orhan, kuvvetli bünyesini; yağmurda ıslandığı, güneşte yandığı, ayazda-karda donduğu, rüzgârlı pazarlarda bırakmıştı. Hele panayırlar… Hep mi soğuk sonbahar günlerine denk gelir bu panayırlar? Tenekelerde yakılan ateşle ısınmaya çalışır pazarcılar.

Orhan abi pazarda meyve satar, sebze satar, karpuz, kestane, ceviz satardı… Ama rûhunu şeytanlara satmazdı! Hayatımda gördüğüm en hür adamlardandı. Kim, neye, nasıl bağlayabilirdi Orhan abiyi? Kayıtsızdı çünkü. Olduğu kadar, olacağı kadardı her şey. Gayrı çaba boşunaydı. Rızık bu kadardı.

Hayatta her şeyi kâr etmenin aracı gören; madenleri, ağaçları, toprağı, hatta insanı basit bir araca dönüştüren; mali çıkarlar doğrultusunda her şeyi alıp satabilen; insan insanın kurdudur diyen anlayışın adamı olmadı. Büyük bir ticari zekâya sahipken önündeki fırsatları elinin tersiyle iten baba adam asıl altmışdört Orhan’dır.

Hayatımın bir döneminde ona özendim, fakat başaramadım… Taraklı Milli Eğitimi’nde ücretli öğretmen alınacaklar listesinde sakıncalı piyade olduğum zamanlardı yine. İşsizlik zamanlarımda tek atımlık kurşunumla bari ceviz işine gireyim dedim. Köylerden, pazarlardan ceviz topluyor, Taraklı’nın kadınlarına kırdırıp çıkarttırdığım iç cevizi, Adapazarı-İzmit arasında tatlıcılara, lokantalara satmaya çalışıyordum.

Heyecanlı bir işti. Hele pazarlar, pazarlıklar, çeşit çeşit insanlar tanıyorsun. Patronun yok, resmiyetten uzak, Allah’tan başka hesap vereceğin kimse de yok! Küçük küçük kazandıkça mutlu olmaya başlıyordum. Tabii zararlar düşündürmüyor değildi. “O da olacak… Sen malı alırken ucuza almalısın ki daha alırken kazanacaksın” diyordu çevredekiler. Ben de ucuza almaya gayret ediyordum.

Pazartesileri Göynük’e, her salı Gölpazarı’na gidiyordum. Güneşin ilk ışıklarında Gölpazarı’ndaki Horhor Çeşmesi’nin yanındaki lokantada çorbamı içip pazara sokuluyordum. Taraklı’nın ceviz tüccarları da hep orada olurdu. Bir kısmı selamı bile esirgerken bir kısmı soğuk bir selamla yanımdan geçip giderdi.

Herkes aldığım cevizin kilosuna bakıp kaç atımlık kurşunum olduğunu, onlara rakip olamayacağımı biliyordu aslında ama yine de hoşlanmıyorlardı piyasaya yeni girmiş çiçeği burnunda ben tüccardan(!)

Çünkü Taraklı’daki Aşağı Camii önündeki büyük ceviz tüccarlarına ayıp etmiştim. Âdem ağanın karısıyla ayıkladığı iki naylon poşet Goccaz (Kozcağız) cevizini araya girip önlerinden alıvermiştim. Pazarlığı bozmadım, ama düşük fiyat verip geri çekilmenin aralarında ortak bir taktik-karar olduğunu bilmeden bu hadsizliği yapmıştım.

İşte Gölpazarı’nda bizim Taraklılıların bırakın himaye etmeyi, yüzüme bile bakmadığı bir zamanda Altmışdört Orhan ne yaptı?

Adamın birinde on beş çuval ceviz vardı. Beş yüz kilodan fazlaydı. Kırdım, yedim, acı değil, yağlı ceviz. Diğer çuvallara baktım. Üçte bir verir gibiydi. Ne kadar fire verir kesin bir şey söylemek güçtü ama...

Adamla pazarlık için el tuttuk. Orhan abi boğuk sesiyle uzaktan Mustafa diye bağırıyor. Anladım bir anormallik var bu işte. Yaklaştı, aldığım cevize baktı, kaş göz ediyor ama ben adamla anlaşmıştım. Anlamamazlığa vuruyordum. Artık çok geçti.

Yine de kenara çekti beni. İyi baktın mı çuvallara, dedi. Baktım abi, dedim. Oğlum kilosuna iyi baktın mı, ben bunları tanıyorum, dedi. Baktım Orhan abi, dedim. Başını salladı, yüzünü ekşitti. Bir şeylerin ters gittiğini, Orhan abinin öteden bağırıp koşarak bana doğru koşuşundan anlamıştım ama tuttuğum eli bırakamadım.

Fena kazıklandım. Ceviz karışıktı, çok fire verdi. Nasıl olduysa kiloda da bir numara dönmüştü. O günkü alışverişimde ettiğim zararın maliyeti ne kadar yüksek olursa olsun, Altmışdört’ün gösterdiği himmetin yüksekliği karşısında o zarar eridi gitti. O gün pazarda, kurtlar sofrasında olduğumu öğretti bana. En önemlisi, yalnız ve garibin yanında olduğunu da…

Taraklı’nın panayırı Altmışdört Orhansız olmaz! Hayır, hiçbir panayır Altmışdört Orhansız olmaz. Çünkü o bütün panayırlarda tezgâh açardı. Ekmek arası sac kavurma, köfte-ekmek, sucuk-ekmek… Tam pazar yerine çıkarken durursunuz. Çünkü mis gibi kokar piknik tüpünün başına takılan lüküs lambasında ışıldayan onun mavi şemsiyeli tezgâhı.

Kestane!
 
Geçen panayır sac kavurma sattıysa bu panayır kestane satar. İster evine götür, evinde pişir, ister Altmışdört közde pişirsin nar gibi…

Artık panayırlar yok, Orhan abi yok, kestane tezgâhı da yok!

Hastalandığında evine gittik arkadaşlarla. Dışarı çıkamamaktan, yürüyememekten, nefes darlığından mustaripti. En çok da çarşıya gidememekten…

Ömrünü hep pazarlarda, çarşılarda geçirmiş bu hareketli adamın; dört duvar arasına sıkıştığını, belki de bir daha hiç çıkamayacağını düşünüyorduk. Öyle olmadı.

Eski sağlığına, kilosuna kavuşamasa da her gün çarşıya gelip gidebilecek takate bir sene içinde ulaştı. Büyük kızı akıllı, hissiyatlı bir öğrencimdi. Kızlarına çok düşkündü. Onları okutabilmek mutlu ediyordu onu.

Son zamanlarında, güç bela bağkur emeklisi de olmuştu. Artık yaptığı tek şey sabah erkenden çarşıya gelip akşama kadar çarşının bir nevi nabzını tutmaktı.

Çarşıyı o kadar yakından takip ediyordu ki geçen yaz birkaç günlüğüne Taraklı’dan dışarı çıksam dönüşümde ya Ayşe ablanın pastanesinde ya da caminin önünde yanına çağırır hemen nereye gittiğim ve kaç gün kaldığımı daha ben söylemeden kendisi söylerdi.

Bu hali çok ilginçti. Sanki bir filtre gibi çarşıdaki bütün insanları içine çekiyordu. Daha da esmerleşmiş tenine karşın parlak gözleri, yeni bir film çekecek yönetmenin ya da yeni bir roman yazacak yazarın tasvir edeceği ortamı gözlemlemesi gibi pürdikkat…

Bir cumartesi günü (Taraklı’nın pazarıdır) Şaban abinin kahvehanede oturduğumuzda; bu gördüğün pazar mı Mustafa, dedi. “Otuz, otuz beş yıl önce Taraklı’nın pazarında insan kaynardı.” Fırsat bu fırsat deyip ben de hemen eskileri deştim. Orhan abi şu eski panayırları da anlatıver, dedim.

İsteksiz bir edayla söze başladı. “Bir panayır, pazar yerindeki eski sedaş binasında, lokanta açtım. Belki otuz beş yıl evvelden bahsediyorum. Gece lokanta tıklım tıklım dolsa da insanla uğraşılmaz abisinin. Adamın biri geldi, -ismi lazım değil- tabak kırıyor. Abi yapma diyorum. Yok, adam zevk için tabağı yere atıp kırıyor. Abi zarar ediyorum yapma diyorum ama laf anlatamıyorsun. Yapılacak iş değil. O zaman anladım dükkân açmak da iş değil.”

Dükkânında keyfine tabak kıran adama bile sert tavır gösteremeyecek kadar kavgadan, şiddetten uzak bir hayat yaşadı. Tabii onun dükkân açmaktan uzak durmasının sebebi bu değildi. Hayatta onu bağlayacak, denetleyecek bütün mekanizmalardan uzak kalmak karakterine sahipti.

Altmışdört Orhan’la ilgili şu kısacık anımı da anlatayım, küçük dokunuşların kritik zamanlarda ne kadar önemli olduğunu gösterebileyim.

Taraklı esnafı iyidir, hoştur, defter açar, borçluyu sıkıştırmaz; fakat birçok esnaf gibi para bozmakta bazen işi yokuşa sürebilir. Galiba sekiz yıl önceydi. Dostum Faruk Serkan’ın düğün arabasına koyulacak bir deste zarfı Alaattin amca elime tutuşturdu. Beşlik onluk para bozdurmam gerekiyordu. Düğün arabası Geyve’ye konvoya çıkacak ama kimin dükkânına girsem bozuk yok diyordu.

Doğruyol Kahvehanesi’nde Altmışdört Orhan abiyi gördüm. Abi sen pazarcısın, sende vardır. Şu yüz lirayı bozuver dedim. Gülerek cebinden bir deste beşlik-onluk çıkardı da Serkan’ın konvoyu hareket ettirebildik. Kim bilir o beşlik-onluklar hangi pazarda, ne meşakkatle bir araya gelmişti.

Ne diyeyim hayat işte böyle. Tonunu kaybediyor. Fotometin, Gardiyanhalil, Altmışdörtorhan… Renkler git gide silikleşiyor Taraklı’da…

Orhan abi esas duruşunu sadece askerde yapmış, bunun dışında kimsenin önünde düğme iliklemek zorunda kalmamış, kimsenin egosunu tatmin etmek zorunda kalmamış, bir hür general olarak Rabbine kavuştu. İyi biriydi, iyi bilirdik. Mevlam iyilerle haşretsin onu.

Burhan (Orhan) Ardıç ağabeye Allah’tan rahmet, ailesine sabırlar diliyorum.

#orhan #dunya #kalender #rind #uvez #mevsim #ikram #rizik #tarakli

Yorumunuzu Ekleyin

Adı-Soyad
E-Posta
Yorum
İşlemin Sonucu
  • Yorumlar T.C. Yasalarına aykırı olamaz.
  • Hakaret içeren yorumlar, yayınlanmasa bile yasal mercilere iletilebilir
  • KVKK Kapsamında, bilgileriniz, yasal merciler hariç kimseyle paylaşılmaz.
  • Formda doldurduğunuz bilgiler ve IP adresiniz sisteme kaydedilir.
  • Yorumunuz onaylanıp yayınlandığında, sadece yorum, isim ve yorum tarih saati gösterilir.

YAZARIN SON YAZILARI

Üçyüzaltmış Derece Halk

Üçyüzaltmış Derece Halk

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...
Meymenetsiz Ticaret, Maymunlaşan Siyaset (52)

Meymenetsiz Ticaret, Maymunlaşan Siyaset (52)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Yok!

Yok!

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...
Ya Dış Mihrak Dedikleri İçleriyse (51)

Ya Dış Mihrak Dedikleri İçleriyse (51)

Mustafa Özbilge'nin yeni yazısı yayında...
Acılarımız Hafifledi

Acılarımız Hafifledi

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...
Dünya Bir Oda

Dünya Bir Oda

Mustafa Özbilge'nin yeni şiiri yayında...

GENEL BİLGİLER

Taraklı

Taraklı

Taraklı Nerede, Taraklı'nın tarihi ve coğrafi özellikleri
Taraklı Otobüs Saatleri

Taraklı Otobüs Saatleri

Ağustos 2023 Güncel Taraklı - Sakarya Otobüs Kalkış Saatleri, Taraklı Otobüs Saatler 2021, Taraklı Otobüs Tarifesi, Taraklı Sakarya ilk otobüs ne zaman? Taraklı - Sakarya Son Otobüs Ne zaman? Sakarya Taraklı İlk Otobüs Ne Zaman, Sakarya Taraklı Otobüs Saatleri, Taraklı Koop Otobüs Saatleri
Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'da Gezilecek Yerler

Taraklı'ya geldiğinizde gezilecek yerler neresidir? Taraklı'nın en popüler gezilecek yerleri yazımızda.
Taraklı Termal Turizmi

Taraklı Termal Turizmi

Taraklı'da termal turizmi, Türkiye'deki belli başlı noktalardan biri haline gelmiştir.