Kulak Misafiri
Düşünün, dedi öğretmenim,
Ne demek, kulak misafiri?
Parmağımı kaldırdım:
Kulak, bir ev gibidir,
Kapısı var minicik,
Benimkisi kepçe,
Çatısı var incecik.
Ablam çekse tınlar,
Zil gibi çınlar.
Toplanmış komşular,
Hop… kulaktan içeri,
Börekler, çaylar,
Tef çalar kızlar,
Türküler sazlar,
Laf lafı ebeler,
Misafirler geceler…
Öyle değil, dedi öğretmenim:
Konuşulanları etrafta,
Hissettirmeden kimseye,
İstemeden dinlemen…
Anladım hemen,
Yemeğe gittik geçen,
Lahmacun yemeğe…
Yanımızda kurulmuş
Kocaman büyük masa,
Adamlar var üç tane,
Karşısında kadınlar,
Adamların gömlekleri,
İpektendir ipekten,
Alınları çizgili,
Neşeleri derinden,
Kadınların yüzleri,
Gökkuşağına çevrili,
Afili elbiseler,
Yüzükler, bilezikler…
Yaşlılar çirkin olmaz,
Ninem çok güzel benim.
Bu kadınlar nedendir,
Bana geldi çok çirkin...
Adamların bembeyaz,
Dişleri tam tekmil,
Dedemin üç dişi var,
Aradan dili çıkar,
Bazen de ıslık çalar.
İstemeden dinledim,
Konuşulan şeyleri…
“Gemilerimiz, birkaç ay,
Sıkıntılı şu sıra,
Bekletelim malları,
Bir müddet limanlarda…”
“Şalgam dişleri boyuyor,
Kırmızı şarap gibi…”
Gülerek gösterdi adam,
Kızaran dişlerini.
Onlar et yediler,
Biz lahmacun söyledik,
Ben lahmacunu severim,
Köpüklü ayran içerim,
Şalgam dişleri boyar,
Kıpkırmızı limanlar.