Hayatı bağışlamak
Bıçağı hayvanın boğazına dayadı.
Bunu daha önce de yapmıştı ama bu sefer ellerinin titrediğini hissetti.
İlk defa bir hayvanı yemeklik et olarak değil, bir canlı, hatta bir tanıdık gibi görüyordu.
Bıçağı bıraktı, kuvvetini toplamak için oturdu.
Çocuğu sapsarı olmuş, üzüntüden sanki yaşlanmış yüzü aklına geldi.
Bir de düşmanı gibi bakmıştı akşam babasına.
Tabii, kesilecek hayvanı günlerce evde beslersen böyle olurdu:
Çocuk, kuzuya Yumak adını vermiş, onu sevmiş, oynamış, gece gündüz ondan söz eder olmuştu.
"Çocuktur, unutur" dedi.
Sonra, yemek için et lazım diye düşündü.
Aslında kuru fasulye, pilav da aynı işi görürdü ya, adet böyleydi.
Taşın üzerine oturdu, bir sigara yakmayı düşündü.
Yumak hâlâ yerde bağlı yatıyordu.
"Hayvanı daha fazla bekletmeyeyim" dedi.
"Bu işi yapamazsam konu komşuya, çoluk çocuğa rezil olurum."
Serde erkeklik de vardı.
Biraz daha kararlı bir hareketle bıçağı kaldırdı.
Yumak sabah ayazında, soğuk taşın üzerinde tir tir titriyordu, eli varmadı.
Ama etraf ne diyecekti?
"Hastalıklıydı derim" diye düşündü.
"Hasta hayvanın eti yenmez zaten..."
Birden adamın belleğinde, yıllar öncesinden kalmış, derinlere gömülmüş sözler canlandı:
"HAYATI BAĞIŞLAMAK"
Çok küçük bir çocukken babası onu camiye götürmüş, yaşlı imam vaazında böyle bir şey söylemişti.
Ne demişti tam olarak?
"Hayatı bağışlamak daha büyük sevaptır" ya da "En büyük sevaptır" gibi bir sözdü. O zaman anlayamadığı bu sözler şimdi bütün berraklığıyla kafasında canlanıyor, anlam kazanıyordu.
Aklından düşünceler hızla geçmeye başladı: Her gün binlerce, milyonlarca hayvan kesiliyordu. Bir fazla, bir eksik ne çıkardı?
Yufka yürekli diye mahallede alay konusu olacaktı.
"Ya hayatı bağışlamak?"
Kalktı, hayvanın gözündeki ve ayaklarındaki bağları çözdü, toparlansın diye sırtını okşadı, ovaladı.
Huzurlu, hafiflemiş adımlarla eve döndü.
Karısı "Tamam mı?" diye sordu.
Adam, kendinden emin, biraz da bilgiç bir tavırla:
"Hayatı bağışlamak daha büyük sevaptır" dedi.
Sonra yüzünde muzipçe bir gülümseyişle çocuğunun odasına yöneldi...
İnternetten
……
Lütfen bir tebessüm...
Küçük bir kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi.
Bu tebessüm, adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.
Bu hava içinde, yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı.
Hemen bir not yazdı, yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantadaki garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
Garson kız, ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki...
İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti.
Karnını iki günden beri ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi. Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu.
Sıcak odada bir sağa, bir sola durmaksızın koşuşturdu.
Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı.
Bir yangın başlıyordu.
Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı.
Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar. Bütün bunların hepsi, bir TEBESSÜM'ün sonucuydu.
İnternetten