Domuz gribi aşısı korku ticaretinin bir ürünü mü?
Bu süreçte aşının en büyük savunucusu Sağlık Bakanı Recep Akdağ yerine bir başkası olsaydı başlıktaki soruya kesinlikte "evet" cevabı verirdim…
7 yıllık bakanlığı döneminde sağlık sistemimizde önemli devrimler yapan Bakan Akdağ'ın böyle bir kötü niyete sahip olabileceğini sanmıyorum…
Ancak domuz gribiyle ilgili tartışmalarda ilgiyle izlediğim Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın yaklaşımını da önemli buluyorum…
Prof. Dr. Küçükusta'nın domuz gribiyle ilgili endişelerinin yer aldığı bir yazı ve devamında Prof Dr. Ahmet Aydın'ın yorumunu okuyacaksınız.
Önce Küçükusta'nın yazısı:
Nisan ayında Meksika'dan başlayan domuz gribi salgını iki buçuk ay içinde dünyanın 74 ülkesinde 30 bine yakın insanın hastalanmasına ve 140 kadarının da ölmesine yol açtı.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) salgının alarm seviyesini 5'ten en üst seviye olan 6'ya yükseltti. Bu, bir pandeminin yani dünya çapında bir salgının resmen ilanı anlamına geliyor.
Bir virüsün kıtalar arasında yayılım göstermesi ve insandan insana bulaşması toplum sağlığı bakımından elbette çok önemli. Ancak, pandeminin (büyük salgın) insanlar arasında gereksiz bir panik yaratmasına fırsat verilmemesi ve özellikle de korku ticareri yapanların oyunlarına karşı çok dikkatli olunması gerekiyor.
Grip aşısı ve grip ilacı üreten firmalar, sonbaharla beraber bu virüsün çok daha büyük salgınlara yol açacağını, bunu önlemenin tek yolunun ise bir an önce aşı olmak olduğunu beyinlere kazımaya çalışıyorlar.
Otuza yakın ülke şimdiden grip aşısı kuyruğuna girmiş durumda ki, Türkiye de buna dâhil. Sağlık Bakanımız Recep Akdağ, domuz gribine yönelik aşı üretecek firmalarla görüştüklerini bildirerek, "Biz aşıyı satın alma konusunda masaya oturmuş, önde gelen ülkelerden biriyiz" şeklinde açıklamalar yapıyor.
İyi ama bu aşı gerçekten gerekli mi, etkili mi, yan etkileri var mı, herkes olmalı mı, yoksa bu bir tür grip ticareti mi?
Salgın çok ölümcül değil
Önce bu salgın için iyimser olmamızı destekleyen pek çok sebep olduğunu görmemiz gerekiyor.
Birincisi, milyonlarca insanın öleceği ileri sürülen salgının o kadar da ağır bir hastalık tablosuna yol açmadığı artık belli oldu. Virüs bulaşan insanların çoğu hastalığı tedavi görmeden ayakta atlatabiliyorlar. Bugüne kadar tüm dünyada ölen insan sayısı 140 kadar. Oysa standart grip salgınlarında her sene 250-500 bin insanın öldüğü biliniyor.
İkincisi, ülkemizde belirlenen domuz gripli 13 olgunun da yurt dışından gelen kişilerde saptanması ve bizde insandan insana bulaşmanın olmaması. Bu, domuz gribi saptanan pek çok ülke için de geçerli.
Üçüncüsü de virüsün yaz şartlarında üremesinin ve bulaşıcılığını sürdürmesinin çok zor hatta imkânsız olması. Okulların tatile girmiş olmaları ve mevsim dolayısıyla insanların zamanlarının çoğunu açık havada geçirmeleri de çok önemli bir avantaj.
Dolduruşa gelmeyelim
Birkaç gün önce iki ayrı firma, domuz gribine yol açan H1N1 virüsüne karşı kullanılacak aşının ilk seri üretimini gerçekleştirdikleri müjdesini(!) verdiler.
Hem ne kadar etkili olduğunu gösteren hiçbir bilimsel kanıt olmayan hem de ne gibi ciddi yan etkileri olabileceği henüz hiç bilinmeyen bir aşı için hemen sıraya girmek, bu kriz döneminde bu işe milyar dolarlar yatırmak bana hiç de doğru gelmiyor.
Domuz gribi virüsünün tabii mutasyonla oluşmadığına ve laboratuar ortamında yaratıldığına dair kuşkuların ve bunu destekleyen bulguların artması…
Uzmanların aşı üretimi için en az 6 ay gerekir demelerine karşılık, iki firmanın aşıyı temmuz başında piyasaya verilebileceklerini bildirmeleri…
Pandemi ilânından sonra aşı üreticisi firmalardan birinin borsadaki hisselerinde bir günde yüzde 3.6 ve 3.1 gibi çok ciddi artışlar olması… İnsanın kafasını karıştırıyor.
İşin bir de dini yönü var
Domuz gribi virüsünün DNA yapısını inceleyen uzmanlar salgına yol açan H1N1 virüsünün insan, domuz ve kuş gribi virüslerine ait genetik bir karışımından oluştuğunu açıkladılar.
Dolayısıyla hazırlanacak aşıda domuz gribi virüsüne ait genetik materyal de bulunacak.
Aşı içinde domuz virüsü genlerinin bulunması Müslüman ve Museviler'in domuz gribi aşısı olmalarının caiz mi, haram mı olduğu sorularını da gündeme getiriyor.
Salgına yol açan virüsün domuz gribi virüsü yerine, ısrarla Meksika virüsü, İnfluenza H1N1 virüsü, 2009 H1N1 virüsü… gibi içinde domuz geçmeyen terimlerle isimlendirilmek istenmesi de aşının satışında dini faktörlerin etkisini ortadan kaldırmak için olabilir.
Kim ne derse desin, bu domuz gribi salgınında ve tedavisinde bir domuzluk olduğundan ciddi şekilde şüpheleniyorum. (Not; Bu yazı yaklaşık 4 ay önce kaleme alınmıştır. Rakamsal bilgilerin bir bölümü o döneme ait istatistiki bilgilerdir. S.M)
Prof Dr. Ahmet Aydın'ın yorumu
Grip mikrobu bir virüs olduğundan antibiyotik tedavisinden etkilenmiyor. Her yıl on milyonlarca insan gribe yakalanıyor. Yüz binlercesi de ölüyor.
Başta iki Nobel ödüllü Prof. Dr. Linus Pauling olmak üzere birçok bilim adamı C vitamininin grip, soğuk algınlığı, nezle gibi hastalıkların korunma ve tedavisinde son derece yararlı olduğunu öne sürmüşlerdir.
Gripten korunmanın yolları
1. D vitamini seviyenizi ölçtürün ve sağlıklı kabul edilen 40-120 ng/ml arasında tutun.
2. İşlenmiş gıdaları, unlu gıdaları ve şekeri en aza indirin (taş devri diyeti).
3. Yeteri kadar dinlenin.
4. Düzenli ve yeterli egzersiz yapın.
5. Günde 1-2 gram balık yağı ve 1-2 gram C vitamini kullanın.
6. Ellerinizi daha sık yıkayın. Mümkün ise ve kimyasal madde içermeyen bir sabun kullanın.
7. Bol bol sarımsak yiyin. Sarımsak bilinen en kuvvetli ve en doğal antibiyotiktir.
8. Hastanelerden ve aşılardan mümkün olduğunca uzak durun!