Sakarya ne zaman uyanacak?
Sakarya tam bir ekonomik çöküntü içinde…
Küresel kriz elbet Türkiye'yi vurdu ama, yapısal sorunları, daha doğrusu hastalıklı yapısından kaynaklı nedenlerle bu krizi Sakarya daha fazla hissediyor…
İl merkezimiz Adapazarı, adında Pazar olan ender yerleşim birimlerinden biri…
Bir dönem İstanbul'un pazarı olmuş…
İstanbul'un yağı, semeri, süpürgesi, her şeyi buradan gitmiş…
İstanbul Sakarya'nın ormanlarından giden odunlarla ısınmış…
Sakarya bir ticaret kentiymiş…
Yılların ticaret kenti zamanla bu özelliğini yitirdi…
Deprem sonrası Adapazarı'na biçilen ticaret ve kültür kenti kimliğini kazanma adına geçen 10 yıllık süreç içinde ciddi bir çalışma yapılmadı…
Aksine 10 yılda var olan ticari hayat da öldü…
Bunun çeşitli nedenleri var…
Bir kere Sakarya'da işyeri kiraları çok yüksek…
Mülk sahipleri, bu kriz döneminde bile indirim yapmak yerine nasıl zam yaparız diye düşünüyorlar…
Bu yüksek kiralarla esnafın işini döndürmesi, sürdürmesi mümkün değil…
İyi etüt edilmeden bir hevesle açılan işyerleri yüksek kira bedelleri nedeniyle birbiri ardına kapanıyor…
Adapazarı'nda camında kiralık yazılı o kadar fazla işyeri var ki…
Bunun bir nedeni de, güzel çalışan bir işyerinin örnek alınarak benzerlerinin birbiri ardına açılması…
Şimdi Adapazarı'nda o kadar çok restoran var ki…
Gidin bakın öğlen saatlerinde bile bir iki masa dışında kimse yoktur…
Bu işletmelerin bir çoğu birkaç ay dayanıp kapısına kilit vurmak durumunda kalacak…
Sanayileşmede de bir yere varamadık…
Toyota, Otokar gibi otomotiv devleri, savunma sanayinin devi tank palet fabrikası, TÜVASAŞ gibi Türkiye'nin tek vagon fabrikası olmasına rağmen, Sakarya'da otomotiv sektörünün yan sanayii istenilen düzeyde gelişemedi…
Yan sanayi Bursa'daki gibi gelişme gösteremedi…
Bugün Dörtyol'da Kentsel Dönüşüme karşı çıkanlar, o bölgeyi bir yan sanayi üssüne dönüştürme imkanını göremediler…
Yıllar önce kurulan OSB'ler hala boş…
Sakarya elindeki turizm zenginliğini de göremedi…
Sapanca Gölü'nü, Sakarya Nehri'ni, derelerini, yaylalarını, denizini turizme açamadı…
Kaplıca zenginliklerinin farkına varamadı…
Bir dönem havancılığın önemli merkezlerinden biri olan Sakarya ne yazık ki bu özelliğini de yitirdi…
Büyükbaş hayvan sayısı bir dönem 250 bini aşarken bugün 120 binler seviyesine düştü…
Tarımda istenen modernleşme bir türlü yakalanamadı…
Hala eski usul tarım devam ediyor…
Bölünen ve küçülen tarlalarda babadan kalma yöntemlerle tarım yapılıyor…
Toplulaştırma çalışmalarında başarıya ulaşılamadı…
Kentleşmede tüm Anadolu kentleri büyük ataklar yaparken Sakarya ne yazık ki yerinde saydı, hatta geriledi…
Kayseri, Konya, Eskişehir gibi yerel yönetim efsaneleri beklemedik…
Ama bir Denizli kadar bile olamadık…
Her yönden eksiğimiz çok…
Nereye baksak, hangi konuyu ele alsak bizi mutlu eden bir şey yok…
Sakarya'nın kaderi bu olmamalı…
Sakarya uyanmalı artık…
….
İdam cezası
Bir papaz, bir sarhoş ve bir mühendis giyotinle ölüm cezasına çarptırılmışlar. Sıra öncelikle papazdadır. Cellat papaza sorar:
"İnfaz edilirken yukarı mı aşağı mı bakmayı tercih edersin?"
Papaz cevap verir:
"Yukarı bakmak isterim. En azından ölürken yüzüm tanrıya dönük olur."
Papazın isteği yerine getirilir, giyotin bıçağı havaya kaldırılır ve bırakılır. Bıçağın hızı kesilir kesilir ve tam papazın boynuna santimetreler kala duruverir.
Bu tanrıdan bir işaret olarak görülür ve papaz serbest bırakılır. Sıra sarhoşa gelmiştir. Bir umutla sarhoş da yukarı dönük olmak istediğini söyler. Aynı şekilde giyotin bıçağı tam sarhoşun boynuna yaklaşmışken yavaşlar ve durur. Bu da tanrının bir işareti olarak kabul edilir ve sarhoş da serbest bırakılır.
En son sıra mühendistedir. Mühendis de yukarı dönük infaz edilmek istediğini belirtir. Tam bıçak havaya kalkmışken mühendis bağırır:
"Durun bir dakika, bıçaktaki sorunun nerede olduğunu anladım."
İnternetten