Yusuf İle Züleyha
Sen bütün sağırlığınla duymazken beni; gözlerimde yankı bulan suskunluğumu Yusuf duydu sadece. Oysa ben ne Yusuf kadar aşktım, ne Züleyha kadar âşık... Yakup kadar kördüm sadece. Bu yüzden bir tek gece kaldı ömrü delik ceplerimde... Öyle bir gece ki; yıldızları adınla söndürüp, düşürdüm solgun günceme. Gelen güneş Yusuf’unu armağan etti Yakub'a, senin gözlerinde. Ama sen, Yakub'u kör ettin Yusuf yüzlü gidişinle…
Sen susuyorsun…
Ve ben düşüyorum hak ettiğim o dipsiz kuyulara…
Yusufluğun yaraşamadı Sevdiğim, Züleyhalığıma…
Bırakalım artık hicrana asılı kalmış vuslatımızı!
“Senin aşkındı beni maşuk edip, Züleyha eden. Şimdi aşkımla sefil, aşkımla rezilim. Biçareyim de Züleyhalığımla, Yusufum dilimde, cismi nerede?”
Züleyha, dayanıyordu. Züleyha'nın içinde büyüyen HU yangını, bunu kendisi de bilmiyordu. Bir ah'tı Züleyha sadece. Kelam yoktu, eylem yoktu. Yürüyordu; ama yürüdüğü yolun mahiyetini henüz fark etmiyordu.
“Bendeki aşk bir ‘ah’ oldu, yandı kor oldu. Ah dedim Yusufum ahh… Senin ahın mı yaktı beni, yoksa benim ahım mı eritti bizi… Susarak yürüyorum. Kelam yok, cism-i güzel yok… Bir ah var Yusufum! Konuşsam dünya yanacak, sussam ben…”
Gül ile bülbülün hikâyesinde; gülün adı, bülbülün kanıdır gece. Gece, ilham olur aşka düşen bîçâre gence. Leyl’dir gece, kelimelerin en karanlığıdır. Leylâ olur gece, sebebi mecnûnluğundandır... Yusuf’un gözleridir gece, Züleyhâ’ya. Yusuf’un sözleridir gece, Züleyhâ’ya. Züleyhâ bir ince sızıdır ki, aynı gecelerde yazgısı düşer ay yüzlü Yusuf’a. Yazıdır gece, semaya yazılan, yazgıdır gece alna kazılan...
“O güzel sima ki; göğe çizilmiş, yüreğe kazınmış, alna yazılmış… Kaderimsin Züleyham… Gül kokladım, bülbüle danıştım. Ben ah dedikçe yandım, ben Züleyha dedikçe tutuştum…”
Züleyha Yusuf'a bir mektup yazmaya başlayınca, "Yusuf "diye başladı, "Yusuf " diye bitirdi. Gördü ki hitaptan öteye geçemedi. Anladı ki aşkın namesinde ser-nameden öte kelam yok. Ve Züleyha'nın lügatinde "Yusuf"tan öte sözcük yok. "Yusuf” dedi, kelamım artık sende hükümsüz.
“Yusuf dedim… Yusufum dedim… Dedikçe yandım, bundan öteye gidemedim. ‘Yusuf ‘ dedim yazdım, ‘Yusuf’ dedim bitirdim. Gönül doluyken bu aşkla, dil de söyleyemedi ağyar adı. ‘Yusuf ‘ dedim yazdım, ‘Yusuf ‘ dedim sustum… Vuslatımız topraktır gayrı Yusufum. Dil mühürlü, göz kör, kulak sağır, yürek yaralıdır gayrı…”
#