Masallar
Masallar: İnsanların hayatını renklendiren, çocukluğundan ölümüne kadar duymak istediği darbı meseller dünyası. Masallar; olmuş veya hayal mahsulü vakıalar topluluğudur. Kısa veya uzun anlatımlı olabilir. Ama müthiş öğretici, muhayyileyi geliştirici özelliği vardır. Bizim masal dünyamız o kadar zengindir ki ninnilerle iç içedir. Masallarda nükte vardır. Nükte: Zekânın eseridir. Beydaba; “Kelile-i Dimme”de bu özelliği sergiler. Şeyh Sadi Gülistan ve Bostan adlı eserinde masalları taçlandırır.
Siyaset dehası olan Büyük Selçuklu veziri Nizamülmülk yazdığı ünlü “Siyasetname” adlı eserinde; kısa masallarla bunun örneklerini verir.
Bugün ibret olur diye iki örneği nakledeceğim. Birincisi:
YERYÜZÜ PADİŞAHI:
Eski çağlarda ünlü bir padişah yaşarmış. Halk padişaha “Yeryüzü Halifesi” lakabını takmış. Cömert, zengin ve iradeli birisiymiş.
Bir gün ava gitmek istemiş. Vezirlerine. “Hazırlık yapın, yola koyulalım” demiş. Vezirler hazırlık yapınca, tebdili kıyafet yaparak gitmişler. Derken susayıp canları su içmek istemiş. Uzakta görünen çiftliğe gidip su içmek istemişler. Hane sahibinin yanına varıp “Selamın Aleyküm” deyip destur istemişler.
Hane Sahibi yaşlı ihtiyar, hemen misafirlerini buyur ederek yer gösterir. Kızına seslenerek; “Kızım misafirlerimize nar getir şerbet ikram edelim.”demiş.
Dünya güzeli kız narlar ve bardaklarla gelir. Bir nar sıkar, bir bardak şerbet çıkar. Misafirler şerbeti içip izin isteyerek yola koyulurlar.
Fakat padişahın aklı kızda kalır. Bu kızı haremime alayım düşüncesi yüreğini sızlatır. Fikrini kimseye de söylemez. Av dönüşü yolu öyle ayarlar ki; tekrar bağ evine giderler.
İhtiyara güngörmüş dede misafirlerin buyur edip; kızına seslenir.”Kızım narları ve bardakları getir. Kız denileni yapar.
Fakat ilginç bir olay olur. Bu sefer, beş nardan bir bardak şerbet çıkar. Herkes hayretler içindedir. Fakat bir şeyde soramazlar. Biraz önce Bir nardan bir bardak şerbet çıktığı halde niçin şimdi beş nardan bir bardak çıktı!
Günler geçer, Padişah düşündüklerinden pişman olur. Benim sarayımda şu kadar cariye varken neden elin kızına göz koydum? Der için için utanır.
Padişah adamlarına haber salarak ava gideceğini iletir. Yola çıkılır. Derken ihtiyarın hanesine gidilir.
İhtiyar misafirlerini güler yüzle karşılar ve kızına seslenerek narları getirmesini söyler. Kız istenenleri getirir.
Fakat o da ne!
Bir nar sıkılır, beş bardak şerbet çıkar. Artı herkesin hayreti sınırdadır.
Padişah ihtiyara dönerek “Bu ne haldir” diye sorar.
İhtiyar tebessüm ederek şöyle der.”Bir nadan bir bardak şerbet çıkması normaldir. Beyim”.
Padişah “ Ya ikincisi,”
İhtiyar “yeryüzü halifesi kalbini bozmuştu. Allah onunla onu ikaz etti.”beyim.
Padişah ya bu!
İhtiyar: “Beyim yeryüzü halifesi nadim oldu, pişman oldu. Allah’ta onun tövbesini kabul etti. Bunu ona ikram etti”.
Evet, bizde yanlışlarımızdan ne dersiniz dönebilirmiyiz? Pişman olur muyuz? Biraz düşünelim.
İBRİKÇİ BAŞININ HİKÂYESİ
Uzun yılar önce sarayda terzilik yapan bir bayan ve oğlu kendi hallerinde yaşarmış. Günün birinde büyüyen oğul annesine ben baş olmak istiyorum demiş.
Annesi oğluna “seni kim baş yapar geç bu sevda dan”demiş. Oğlu ısrar edince durumu vezirin hanımına açmış.
Vezirin hanımı “ondan kolay ne var akşam derim senin oğlunu bir yere baş yapar” Akşam durumu vezire anlatır, Vezir: “tamam yarın adamlarımı göndertip, incelesinler istediği olsun”.
Ertesi gün Vezir; adamlarını gönderip tetkik ettirmiş ve aldığı cevap uygun olmayınca durumdan vaz geçmiş.
Delikanlı evde annesini sıkıştırıp illa da baş olmak isterim demeye devam etmiş. Anne ısrara dayanamayıp durumu bu sefer padişahın hanımına iletmiş. O “ondan kolay ne var akşam padişaha derim işin hallolur”. Demiş.
Akşam durumu padişaha anlatmış. Padişah tamam yarın gereğini yaparım.
Padişahın adamları durumu görmek tetkik etmek için gidip çocuğu konuşturmuşlar. Fakat ne görsünler! Durum hiçte uygun değil. Fakat padişah emri. Yerine getirmek gerekir. Adamlardan biri buldum demiş. Diğeri ne buldun. Bir caminin önündeki helâya ibrikçi başı yapalım osun. Anlaşmışlar durum gence iletilmiş.
Annesi süslü elbiseler dikmiş. Ertesi gün görev yerine gidip; ibriklerin başında beklemeye başlamış. Fakat gelen ibriği alıp gitmiş. Hiç oralı olan yok. Derken canı sıkılmış İlk gelene vurarak onu bırak yanındakini al. Demiş kafasını kaldırıp bakınca adamı süslü elbiseli görüp; bu herhalde bir şey diyerek işaret edilen ibriği alıp gitmiş.
Zaman geçtikçe aldıran olmadığını görünce, tekrar ilk gelene “onu bırak yanındakini al”, “hayır olmadı diğerini al”, derken en sona gelmişler. Adam dayanamayıp kardeşim derdin ne, hepsi aynı, niye böyle yapıyorsun deyince;
Ne yani! Böyle yapmazsam “ benim ibrikçi başı olduğumu kim anlayacak” demiş.