Abdurrahman ZEYNAL
Kalem
Terörü Doğru Teşhis Etmek
Yayın:
Güncelleme:
Aydınlar ne söylediklerini, gazeteler ne yaptığını, Televizyon kanalları neye hizmet ettiklerinin hesabını yapamamakta sonuçta ülke kan kaybetmeye devam etmektedir.Küçük Kaynarca atlaşmasıyla başlayan; gerileme, duraklama hatta çözülüş hissedilir, duyulur olmuştur. Devlet o yıllarda Fransa’dan, İngiltere’den uzmanlar getirmiş, yenilik hareketlerine girişmiştir. Bilimde, sanatta, teknoloji ve eğitim alanında atılımlara girişmiş ama ne yazık ki bir türlü olumlu sonuçlar elde edilememişlerdir.
3.Selim,2.Mahmut dönemlerindeki ıslahat faaliyetleri istenen sonucu vermemiştir.1839 yılında ilan edilen Tanzimat fermanı, ileriki yıllarda Mithat Paşanın Balkanlarda “Hilalin yanına Haçı” astırması sonucu değiştirmemiştir.
1877-78 Osmanlı –Rus savaşıyla devletin omurgası kırılmış, içine düşülen borç yüzünden Galata bankerlerine, İngiliz zenginlerine borçlanılmış borçlar ödenmeyince “Duyunu Umumiye” gelerek devletin gelirlerine el koymuştur. Koca İmparatorluk çürütülerek, bir ağaca dönüştürülmüştür.
Fırtınalı yıllarda Türkçülük, İslamcılık, Batıcılık akımları yaraya merhem olamamıştır. Devlet; Balkan ve Birinci dünya savaşı mağlubiyetlerinden kurtulamamıştır.
Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm dinim cinsim uludur”, “İnsan olan vatanının kuludur” dizeleri, Ziya Gökalp’ın “Türkleşmek, Muasırlaşmak, Garplılaşmak” formüleri de işe yaramamıştır. Sonuçta Üç Buçuk milyon Balkan Türkü yerlerinden, yurtlarından, evlerinden sökülerek atılmış yüz binlerce şehit verilerek anadoluya sığınılmıştır. Bir tarafta Bulgar çeteleri, öbür tarafta Makedon ve Rum çeteleri kan akıtmaya devam etmiştir. Tıpkı son 27 yıldır PKK’lıların yaptığını yüz yıl önce yapmışlardır.
Birinci Dünya harbine hazırlıksız yakalanan Osmanlı dört yıl süreyle yedi cephede muazzam direniş göstermiş, milyonlarca şehit vermiş olmasına rağmen savaştan mağlup ayrılarak yıkılış fermanının imzalamıştır. Anadolu işgal edilmiş, İngiliz, Fransız, İtalyan, Rum, Ermeni yaralı, sahipsiz ülkeye hücum etmiştir.
Bu karanlık günlerde Erzurum’dan başlayan anadolu ateşi şerha şerha tüm yurda yayılmış “Mustafa Kemal” ve silah arkadaşlarının cansiperane gayretleriyle 1922 yılında düşman ülkeden atılmış ve “Tam Bağımsız” bir devlet kurulmuştur.
Batı devletleri, Yöneticeleri, aydınları bu durumu hiç hazmedememiş devam eden yıllarda Şeyh Sait isyanını, Koçgiri ayaklanmasını, Seyit Rıza ayaklanmasını teşvik etmiş, desteklemiş hep genç cumhuriyetin önü kesilmek istenmiştir. İkinci dünya savaşıyla tahrikler yavaşlamış Amerikan-Rus füzeler krizine kadar devam etmiş 1962 yılından itibaren batılılar özellikle doğu ve güney doğu illerimize gönderdikleri “Barış gönüllüleri” vasıtasıyla yeniden fitne tohumlarını yeşertmişler 1968 yılında başlayan öğrenci olaylarıyla devam eden sürede emellerine ulaşmışlardır. İşte bugün karşılaştığımız olayın temelleri böylece o yıllarda atılmıştır.
Sağ-Sol kavgaları Türkiye’nin yıllarını yemiş yutmuş enerjisini bilime, teknolojiye dönüştürmesine mani olmuştur. Marksist ideolojiye dayanan sol hareketler önce doğulu kardeşlerimizin beyinlerini yıkamış sonra eline silah vererek dağa çıkarmış desteğini ise batılı istihbarat örgütlerinden, batılı devletlerden almışlardır.
Bütün bu olayların sebebi batılı tink-tenk kuruluşlarında planlanmış amacı 21.yüzyılda Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Orta Asyada etkinliği aratacak Bir Türkiye’nin önünü kesmek şeklinde olmuştur.
Nasıl ki İngiliz-Rus anlaşmasıyla Nahcivan -Azerbyacandan ayrılmış ise doğuda kurulacak sözde bir Kürt devleti aracılığıyla; Türkiye’nin, Türk dünyası arsına siyasi bir engel olarak konulmak istenmektedir. Tüm kavgaların aslı esası budur.
1968 yılından itibaren başlayan Marksist-Leninist tüm sol örgütler bilmeden veya bilerek batının bu stratejik hamlelerinde görev almış, almaya da devam etmektedir. Tüm bu örgütler adı sanı ne olursa olsun batılı istihbarat örgütlerinin bu bölgede taşeronu olmuşlardır.
Buraya kadar ifade ettiklerimde eksik olan bir şeyde onlar yaparken Türkiye Cumhuriyetini idare edenler ne yaptı sorusudur?
1960 yılından itibaren yaşanılan siyasal, sosyal olaylar incelendiğinde devletin aklının karışık olduğunu, yönetenlerin Türk milletinin karşı karşıya kaldığı problemleri analiz edecek, strateji üretecek bilgiden mahrum oldukları, ülkeyi sevmekten öte kendi konumlarını muhafaza etme eğiliminde oldukları görülmektedir. Eğer böyle olmasaydı, problemler ötelenmeseydi bugün bu olaylarla hiç karşılaşır mıydık?
Sonuç olarak eğer karşılaştığımız korkunç olaylardan kurtulmak istiyorsak önce problemleri objektif tespit edip gereken tedbirleri ilmin kılavuzluğunda almalıyız.
Buda ancak yıllar önce Aykut Edibali beyin ifade ettiği zaferin objektif şartları olan “Haklı bir inancın, doğru bir metodun, düşmandan üstün bir stratejinin çizdiği, derin bir politik anlayışının yönettiği ve ehil kadroların elindeki bir millet mücadelesi başarılı olur. Bu metot topyekûn uygulanırsa başarı ve zafer milletin olur.
Karşılaştığımız olaylar uluslar arsı bir komplo olup ideolojik karakterlidir. Bir ideolojide savaştığı ideolojiden daha insani daha yerli ve milli olursa düşmanını yenebilir. Aksini düşünmek bile istemeyiz.
Hükümet veya Devlet; “terörü ve PKK’yı ve her türlü kötülüğü” önlemek istiyorsa yukarıdaki tariften yola çıkmalıdır.
#