Horozların Ötüşü
Öter ama bize ne der,
Bu sesleri dinleyende,
İnanın ki kalmaz keder...
Değerli okuyucularım,
Sizlerle paylaşmayı arzu ettiğim bu yazımda horozlarla ilgili düşündüklerimi aktaracağım. Belki sizlerden bu konuya kafa yoran ve yüzlerce ibret çıkaranlar olmuştur. Düşünenler için tekrar olsun...
İsterseniz Nasrettin Hocanın bir hikâyesiyle konuya başlayalım.
Hoca bir gün, kümesten çıkardığı tavuk ve horozları Yeni şehirden Sivri hisara götürmek ister. Düşer yollara. Bu arada da horozun yol göstermesini bekler. Yolculuk başladı başlamasına da, bir türlü horozun öncülük yapıp ta bu yolculuğun sağlıklı bir biçimde tamamlanmasını beceremez. Yakalar horozu, yer misin yemez misin, güzelce bir döver. Ve bu arada seslice mırıldandığı bir şey var. Horoza derki, “Gece karanlığında sabah olduğunu biliyorsun da, güpegündüz aydınlıkta Sivri hisarın yolunu niye bilemiyorsun” der.
Evet değerli dostlar, işte ibret alınacak bu konuyu sizlerle paylaşmak istedim.
Hiç düşündünüz mü bilmiyorum. Yılın 365 günü gecelerin ve gündüzlerin, saniye saniye değiştiği bir yılın her gecesinde, sabaha aynı saat ve dakika kala, gecenin karanlığında horozlar niçin ötüyor ve nasıl biliyor bu vakitleri. Gecenin sabaha yaklaşması kısa bir süre kaldığında, yani üçte ikisinin bittiğin de, ilk horozun ötüşünü duyarsınız. Tabiî ki o saatlerde uyanıksanız. Bu ötüşler, her gecenin aynı saat ve dakikalarında kısa ve öz olur. Buna halk arasında ilk horoz öttü derler. İkinci ötüşleri ise, artık şafak sökmüş ve sabah namazının kılınma saati başlamış demektir. Horozların ötüşleri bu saatlerde biraz sık ve uzunca olur. Evet, gecenin karanlığında, sabahın seherinde, gecelerin saniye saniye uzayıp kısalmasın da, kümeslerden semaya yükselen bu sesler neyi ifade ediyor. Horozların dili olsa da bir anlayabilseydik. Yıl boyu, gecelerin ve gündüzlerin uzayıp kısalmasıyla birlikte horozlar hiç şaşırmadan bu ötüşlerini aynı saatte ve dakikada sürdürürler. İşin ilginç olan yanı güpegündüz Sivri hisarın yolunu bulamayan horozlar, gecenin bu karanlığında, sabahın yaklaştığını nasıl biliyorlar. Üstelik kaldıkları yerde karanlığın en koyusu olan kümesler. Zaten tavuklarda ve horozlarda gece görmeleri yokmuş. Gece göremeyen insanlara da tavukkarası olmuş derler. Tabiî ki ibret alınacak o kadar çok şey var ki, sadece düşünmemiz yeter. Bizim dinimizin emri de düşünmektir. Kur’an da 550 nin üzerinde düşünmeyle ilgili ayet olduğunu bu konuda uzman olanlar söyler. Demek ki, Dinimizde düşünce yasağı yok… Düşünmenin cezası da yok… Daha da ötesi, bir dakika düşünmek ve tefekkür etmek, 70 rekât nafile namazdan üstündür derler.
Evet değerli okuyucularım, düşünmemiz gereken o kadar çok şey var ki, eğer düşünürseniz, yaratılan hiç bir şeyin gereksiz yaratılmadığını görürsünüz. Düşünürseniz yaratıcının kudretini görürsünüz. Düşünürseniz, insanın ne kadar aciz, aynı zamanda aziz olduğunu görürsünüz. Düşünürseniz, dünyaya gelmenin maksat ve manasını kavrarsınız. Düşünürseniz, yeryüzünde tepişmenin manasız olduğunu, gerçek amacın tanışmak olduğunu kavrarsınız. Düşünürseniz, yeryüzü yasalarını kavrar tembellikten kurtulur çalışmanın şuuruna erer güçlü olursunuz. düşünürseniz, işi Allah'a bırakmaz, işi sağlam yapar duanızı edersiniz. Evet değerli dostlar, gökte kuşlar uçmasaydı, uçmak kimin aklına gelirdi. Hayvanlar yuva yapmasaydı, ev yapmak kimin aklına gelirdi. Günümüzde birçok şeyden yararlanıyorsak, bunların ortaya çıkmasında düşünme ve bir şeylerden örnek alma vardır. Alınan örnekler insanlık için olursa fayda sağlar. Çıkar için olursa zarar verir.
Sonuç dünya bir imtihan sahasıdır. Ne iki yıllık okul, ne de dört yıllık okul kazanma vardır ardında. Ya da okul sonrası kısa bir ömrü tamamlamak için meslek. Bu imtihan insana öyle bir hayat sunuyor ki, hiç bitmeyecek bir mutluluğu veya tükenmeyecek bir mutsuzluğu. Her insan bunu iyi değerlendirmeli ve bu imtihanı kazanmalıdır. Bunun yolu da, hayattan Kuran’a değil, Kur’an dan hayata bakarak yaşamakla kazanılır. Bu imtihanı kazananlara ne mutlu.
"islamca yaşamak, insanca yaşamaktır"
Şen ve esen kalın, değerli dostlar…