Ayıkla Pirincin Taşını
Yaşamlarıyla birlikte yanlışlarını beraber taşıyanlar, aynı zamanda yanlışlarının tiryakisi olarak bu yaşamla hayat sürdüklerini zanneden toplumların sonlarını tarihin derin sayfalarında görmekteyiz. Bunu bilmek ya da algılamak için müneccim olmaya da gerek yok. Hani derler ya, perşembenin gelişi… Diye… Bazı olaylar gelecekle ilgili haberleri yanlarında taşırlar. Ön sezgilerini iyi kullanan kişiler bu işin nereye varacağını tahminden de öte, keşfederler. Buna basiret denir. Keyfiyetle basiret aynı eve misafir olmaz. Olayları görmezlik ve duymazlıktan gelen kendi çıkar ve menfaatlerinin esiri olmuş aymaz şahsiyetler(!) toplumlara yön çizmeye kalkışırken yeteneklerini ve becerilerini yitirmiş olduklarının farkında bile değildirler. Bu düşünceye sahip olanlar iş başına getirildikleri zaman gelişme ve değişme durur. Gelişmeye ve değişmeye zaman ayıramayan tutucu toplumların sonuçlarını tarih derslerinde hepimiz okuduk. Sorunlarını çözme gayretinde olmayanlar torunlarını atalete ve sefalete sürüklerler.
Ne yapılmalı da sorunlar her geçen gün bir bir çözülsün.
1- Birincisi, sorunları yaşayanlar aynı zamanda çözümü de üretenlerdir. Bunlar yerinde görülmeli ve çözümler için onlardan bilgi edinilmelidir. Uzaktan gazel okumakla bu işler yürümez.
2- İkincisi, yetki verilen şahsiyetler sorunları bizzat yaşayanlardan bilgi almak şartıyla sorunlara çözüm bulabilirler. Bunun içinde önce gurularını yenerek sorunları yaşayanları dinleme zahmetinde bulunmalıdırlar.
3- Üçüncüsü, tespit edebildiği konuları masa başına taşıyarak çözüm üretebilecek uzmanlara bilgi aktarmalı, uzmanlarda sorunları yaşayanlarla diyalog kurarak istişare içinde birlikte çözüm üretmelidirler.
4- Dördüncüsü, çözüm üretme makamında bulunanlar kendi işlerinin çözümü için değil, toplumun geleceği ile ilgili konulara kafa yormaları ve ara sıra uykuları kaçmalıdır.
5- Beşincisi, en değerli zamanları kendi işlerinde, arda kalan zamanı da toplumun geleceği işler için kullanmamalıdırlar.
6- Altıncısı, yetkililer ve masa başındakiler cephede mücadele verenlerden kendileri için karşılama töreni beklememelidirler.
7- Yedincisi, getirildiği makamın kuvvet ya da gücünü kendi ihtirasıyla birleştirip, etrafındakilere güç gösterisine kalkmamalı. Gücünü ve kuvvetini poz yapmada değil, ülkenin geleceği için sarf etmelidirler.
8- Sekizincisi, cephedekiler konuşmalı, masa başındakiler susmalı, yani dinleme zahmetinde bulunmalı. Cephede yaşanan sorunlar bilinmeden, o sorunu yaşayanlar dinlenmeden yapılan denetimlerden hiçbir sonuç alınmaz. Sorunlara kafa yormayanlardan çözümde beklenemez. Onlarla yapılacak anketler sadece sorunların ömrünü uzatır. Bu memleket hiç kimsenin çiftliği de değildir. Yanlışları görebilen her sağduyulu vatandaş taşın altına elini koymalı ve avazı çıktığı kadar da bağırmalıdır. Aynı zamanda her kesimden bilgili ve ilgili insanların bir araya gelerek çözüm üretmeleri gerekir. Çözüm üretenler dışlanmamalı alaya alınmamalıdır. Etkili ve yetkili kişiler döner koltuklarına yaslanıp keyiflerini bozmamak için sorunları dinleme zahmetinde bile olmadılar. Hiçbir sorun yokmuş gibi göstermeye çalıştılar. Gel zaman, git zaman bu hep böyle oldu. Çok iyiye gidiyormuş havası yaratmaya çalıştılar. Sorunlar çözüm beklerken bu işten menfaat bekleyenlerin değirmenine su taşındı. Çayın taşlarıyla çayın kuşları vuruldu hep. Sorunlar da her geçen gün katmerlendi. Barajlar doldu haberiniz olsun. Suda yüzen balıklar su bol iken karıncaları yermiş. Barajlar da sular çekilince karıncalarda balıkları.
Sonuç olarak diyebiliriz ki, hissiz ve beceriksiz kişilerden oluşturulan bir sekretarya geleceğin yıkımı için kullanılan en etkili silahtır. Emaneti ehline vermedikçe ve ehil olanlara da sorulmadıkça hiçbir sorun çözülmeyecek ve bu güzel topraklarda yaşayan insanların yüzü gülmeyecektir. Halkın sorunlarına kulaklarını tıkayanlar bilmelidirler ki, bu ilgisizliğin cezasını hem bu dünyada hem de ahrette ödeyecekler. Kalın sağlıcakla saygı değer okuyucularım.