Demokrasi
Demokrasiyi kısaca “Devletin yönetim politikalarının belirlenmesinde tüm bireylerin eşit haklara sahip oldukları yönetim biçimi” şeklinde tanımlayabiliriz. Yönetenlerin yönetilenler tarafından seçildiği bu sistemde oylama sonunda çoğunluğu oluşturarak yönetme hakkını elde edenler azınlıkta kalanların haklarına saygılı olmalıdır. Yönetenler yönetim politikalarını anayasada gösterilen ilkelere uygun olarak belirlemek zorundadırlar. Demokratik düzende devlet, bireyin haklarını ve özgürlüğünü toplumun diğer bireylerinin hak ve özgürlüklerini dikkate alarak belirler. Kişisel haklar devlete karşı Anayasa ile teminat altındadır. Demokrasilerde bireylerin eşitliği esas alınmıştır. Yönetim politikalarının belirlenmesinde bireylerin doğuştan getirdikleri veya sonradan sağladıkları ayrıcalıkları olamaz. Demokrasiler ırk, din veya mezhebe dayalı ayrıcalıklara yer vermezler, vermemelidirler. Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran ve gücünü Türk Milletinden alan irade Devleti oluştururken yukarıdaki satırlarda ifade edilen umdelere sıkı sıkıya bağlı kalmıştır. Demokrasinin tam işlerlik kazanabilmesi için devletin yönetim politikalarının belirlenmesinde oyları ile söz sahibi olan bireylerin özgür irade sahibi olmaları gerekir. Özgürlüğü kısaca “Bireyin herhangi bir kısıtlama ve zorlama ile karşılaşmadan düşünebilmesi veya davranabilmesi” şeklinde tanımlayabiliriz. Acaba Cumhuriyet bireyleri özgür düşünen birer birey haline getirebildi mi? Din, töre, gelenek gibi bireyi çevreleyip, etkileyen faktörler bireyin özgür iradesini belirlemesinde hangi ölçüde rol oynamaktadır? Tarikatçılık ve cemaatçilik, Güneydoğu’da ki aşiret ve ağalık düzeni kişinin özgür iradesinin oluşmasını hangi ölçüde etkilemektedir? Bireylerin dini inançlarını istismar ederek iktidar olmayı düşünen politikacılar, bireylerin özgür iradelerinin oluşmasını hangi ölçüde engellemekteler? Bireylerin özgür iradelerinin çeşitli sebeplerle tam oluşmaması gibi sakıncalarına rağmen “DEMOKRASİ” bu günün dünyasında en iyi yönetim biçimi olarak kabul edilmektedir. Bu kabul nedeni ile bazı devletler ve politikacılar bu kavramı kendi çıkarlarına alet olarak kullanmaktalar. Meselâ Amerika Irak’ı işgal ederken gerekçelerinden biri kitle imha silahlarının varlığı iken, diğeri de bu ülkeye demokrasi getirmek idi. Bu bahanelerle işgal edilen Irak’ta Saddam iktidarı devrilerek yerine demokrasi! getirildi. 1.5 milyon Iraklının hayatını söndüren, kan, zulüm, gözyaşı getiren, namus ve iffetlerin Amerikan postalları altında çiğnendiği bir demokrasi! Bu noktada Peygamberimizin bir hadisini hatırlatmak istiyorum. ''içinizden her kim çirkin bir davranış veya hoş olmayan bir şey gördüğünde onu eliyle değiştirsin. Bunu eliyle değiştirmeye gücü yoksa diliyle değiştirsin. Buna da gücü yetmiyorsa gönlünde o şeye veya harekete buğuz etsin (tepkisini canlı tutsun)...'' Türkiye’yi idare edenler böyle mi yaptılar? Hayır! Emperyalistler ile eş başkanlık yaptılar. Emperyalistlerin yaptıklarını görmezden geldiler. Irak’ta ve Afganistan’da Müslümanlar katledilirken, Telafer’de onbinlerce Türkmen yok edilirken ABD’yi kınamayı düşünmeyenler şimdi “van minut” gibi gösterilerle, yaratılan suni elçilik krizi ile Türk milletinin özgür iradesini etkilemeye çalışıyorlar. Bizim sesimizi duymayanlar, bizim sesimize kulak vermeyenler belki Irak’ın işgalinde anne ve babasını kaybeden, bombardımandan bacakları kopan Irak’lı bir çocuğun işgal ordusu komutanı Tommy Frank'sa yazdıklarını duymazdan gelemezler. “Ben Basralı Ömer. Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks- Önce demokrasi yağdı göklerimizden- Sonra özgürlük geçti üstümüzden- Palet, palet-Ve insan hakları Namlularından -Saniyede bilmem kaç adet- Demokrasi bizim eve de isabet etti- Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın- Tam on sekiz adet insan hakları saymışlar- Vücudunda babamın- Annem yoktu zaten- Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş. Ambargo falan dediler ya anlamadım- Çocukluk aklı işte Oluşmadan sökülmüş- Siz de barış böyle midir Mr. Franks?- İnsan hakları çocukları yetim -Ve ayaksız bırakır mı orada da? -Düşer mi ayın kan gölüne aksi- Güpegündüz düşer mi Pazar yerine demokrasi? - Zenginlik İnsanları korkudan uykusuz bırakır -Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orada da? -Babamla mırıldandığım son dua dilimde -Ayaklarım hastanede- Ve giymeye Kıyamadığım pabuçlar- Kaldı elimde - Çocukların var mı Mr. Franks? -Al, oğluna götür onları bari işe yarasın -Kim bilir belki baktıkça -Bazen beni hatırlasın- Bu nasıl demokrasi Mr. Franks?-Düştüğü Yeri yaktı -Merhamet hür Dünyaya -Bu kadar mı IRAK'tı” Bu şiir Mr. FRANKS'a diye başlıyor. Bu başlığı Eşbaşkan Sayın Recep Tayyip Erdoğan olarak değiştirebiliriz. Niyetlerini gizlemek isteyen art niyetliler; demokrasi, demokratik haklar, demokratik özgürlükler gibi kavramların arkasına sığınmaktalar. Bölücü örgüt PKK ve meclisteki uzantıları sürekli demokratik hak ve özgürlüklerden bahsetmekteler. Türkiye’de bütün yurttaşlar birey hak ve özgürlükleri açısından eşittir. Türkiye’nin demokratik yapısı ırk, din veya mezhebe dayalı ayrıcalıklara yer vermez. Emperyalistlerin oyuncağı olarak eline silah alıp dağa çıkıp sözde demokratik hak arayanlara soruyorum. Hukuk ve devlet önünde diğer bireylerden ne farkınız var? İktidarda bulunduğu 7 sene içinde Güneydoğu’ya ekonomik açıdan hiçbir şey götürmeyen Hükümet şimdi Amerikalıların isteği üzerine gündeme getirdikleri bir açılım paketi ile etnik bir sınıfa ayrıcalıklar getirerek ülkemizin üniter yapısını bozmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliğinin istediği uyum yasaları adı altında Türkiye’yi federasyona götürecek adımlar zaten atılmıştı. Hâlâ içeriğini halktan gizledikleri bu açılım paketi ile son adım atılmak istenmektedir. Demokrasilerde kuvvetler ayrımı prensibi vardır. “Yasama, yürütme, yargı” olarak ifade edilen bu üç kuvvete bir de 4. Kuvvet olarak BASIN’ı ekleyebiliriz. Bu güçlerin birbiri ile uyumu demokrasin işlerliğini belirleyen ana unsurlardan biridir. Yürütmeyi elinde bulunduran hükümet sayı üstünlüğü nedeniyle yasama(Meclis) gücünü de elinde bulundurur. Bu yüzden yargı ve basının bağımsızlığı demokrasinin işlerliği açısından çok önemlidir. Hükümetin yürütme ve yasamadaki etkin gücünün dengelemesi için yargı ve basın tam bağımsız olmalıdır. Ülkemizde demokratikleşme adı altında yargının siyasallaştırılması, basının susturulması ve yandaşlaştırılması yönünde endişe verici gelişmelerin olduğunu görmekteyiz. Anayasa Mahkemesine ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na yapılacak atamaların TBMM tarafından yapılmasını sağlayacak hukuki değişiklik hazırlıkları, hâkim ve savcıların yoğun olarak telekulak vasıtası ile dinlenmesi, yüksek yargı organlarının dinlendiğinin ortaya çıkması endişelerimizi oluşturan gerekçelerdir. Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) vasıtası ile satışı yapılan gazete ve televizyonlar her nasılsa! yandaşlar eline geçti. Kalanların büyük bir kısmı mali araştırmalarla korkutularak susturuldular. Basın üzerinde oluşturulan bu korku bulutları kamuoyunun özgür iradesinin oluşumunu engelleyecek önemli bir faktördür. Gerçek demokrasiye geçebilmek için Siyasi Partiler Kanunu değiştirilerek partilerdeki lider sultasına son verilmelidir. Milletvekillerinin dokunulmazlıkları kaldırılmalı ve yargı bağımsızlığı güvence altına alınmalıdır. Terörün devam ettiği bir ülkede gerçek demokrasi oluşturulamaz. Bu yüzden askeri tedbirlerin yanı sıra ekonomik tedbirler de alınarak ayrılıkçı terörün sonu getirilmelidir. Ayrılıkçı terörün sona erdirilmesi için bu terörü besleyen ABD’nin izni beklenmemelidir. Türkiye kendi işini kendi görebilecek bilgi, beceri ve devlet tecrübesine sahip güçlü bir ülkedir. Bir millet kendi güvenliğini başka bir devletin iznine bağlı olarak düzenleyemez.
#