Demokrasi Sakız mı?
Ne de Baş Tacı Yaptık.
Çiğneye çiğneye bitiremedik. Anlatmaktan da öteye geçemedik. Bir türlü tanışıp anlaşamadık. İyi mi? Kötümü anlayamadık. Demokrasiden söz ediyorum. Sahi nedir acaba bu demokrasi?
Ömrümüz geldi geçiyor bir türlü ulaşılamayan “Demokrasinin” sadece adı ağızlarda sakız gibi çiğnendi durdu, çiğnenmeye de devam ediyor. Ne istediğim gibi giyine bildim, ne istediğim gibi gezebildim. Ne de istediğim gibi yazabildim. Nedir bu demokrasi acaba. Bize neler veriyor, getirisi ve götürüsü nedir? 20. yüzyıl demokrasiyi anlatma yılı oldu. 21. yüzyılda dileriz yaşatma yılı olsun. Sayın Vekillerim; Biz sizleri Ankara’ya demokrasiyi anlatsınlar diye mi gönderiyoruz? Buralarda şartlar kötü efendiler. Siz bilmezsiniz, sokaklarda yatanın halini. Siz bilmezsiniz aynı ceketle hayat sürmeyi. Siz bilmezsiniz ekmeyi yavan yemeyi. Siz bilmezsiniz sobadan kül atmayı. Siz bilmezsiniz baca temizlemeyi, simit satmayı. Siz bilmezsiniz bir izmaritle hava atmayı. Sahi siz nereden geldiniz? Nerelisiniz? Sizin oralarda gövem eriği yok mu? Acı bademler süslemiyor mu bayırlarınızı? Sizin ayaklarınız tarlalarda çamur gördü mü hiç? Dede sakalı, kuzukulağı, yeraltı elması yediniz mi hiç? Siz trende hiç biletsiz kaçak gittiniz mi? Siz; efendiler, hiç çöpten ekmek arayıp bulunca sevindiğiniz oldu mu? İş bulma kurumuna müracaatınız var mı yakınlarınız dâhil… Uzun yıllar umut içinde yaşadınız mı hiç? Yılda bir kilo et alıp kasıla kasıla evinize geldiniz mi? Sahi çocuklarınız nasıl yetişti. En çok neye sevinirdiniz? Tahta arabalara bindiniz mi? Acemi ata binebildiniz mi? Yürüye yürüye kasabaya indiniz mi hiç? Dükkânlara yan bakarak gözünüze takılan bir şeyi alamadığınız oldu mu? Kaç gece rüyalarınıza girdi sevdikleriniz.
Evet değerli(!) vekillerimiz. Bırakında şu kavgaları bizi dinleyin biraz. Aş istemiyoruz. Ekmek istemiyoruz iş istemiyoruz. Bırakın da yakamızı biz bari istediğimiz gibi bir giyinelim. Eski olsun ama biz seçelim. Çocuk hakları laf salatası olmasın artık. Önlükler aklı karalı değil gök kuşağı olsun. Sivil olsun siviller. O makamlar sizin olsun. Protokollerde kavga etmeyin. Yerlerinizi iyi ezberleyin. Adamakla mal tükenmez derler. Muhalefette nutukları atın, iktidar olunca da yatın. Devam edin sizler tartışmaya, bizler alıştık artık acılara. Çorbamız bile acılı olmadan yenmiyor artık. Turşumuzu da acılardan kuruyoruz. Acılarımızı unutmak için. Biz acıların çocuklarıyız. Fazla anlamayız süslü püslü laflardan. Kitap ezberleyerek kariyer sabi olamayız. Adamımız da madamımız da yok. Biz vatandaş rızayız. Sağlam dal bulamadık tutunacak. Ne cemaatim var, ne tarikatım. Vardı elimde bir atım, onu da geçenlerde sattım. İyi oluyordu pazara giderken. Karakaçanlara binenlere hava atıyordum ara sıra. Yani içimden öyle geliyordu beceremesem de. Çünkü “dehhh…” deyince geçiveriyordum bazılarını. Arkamdan ne diyorlardı bilmiyorum ama… Ben arkama bakmıyordum ki, ne derlerse desinler. Onlar mı aldı atımı? Arpasını mı verdiler sanki. At binenin kılıç kuşananın dememişler mi atalarımız. Dedim ya olmasın katımız yatımız. Var işte bizim de bir atımız.
Evet değerli dostlarım. İnsanın karnı doyunca ya da doyurulunca insan çok konuşuyor. Karnını kendin doyurduğun zaman kendi adına, başkası doyurduğu zaman başkasının adına konuşmaya başlıyor insanlar. Bir defacık ta ben yaşadım. Adam bir çay söyledi. İki laf etti. Kalabalıktı ortalık. Bana sordu doğrumu diye. Dilim tutuldu inanın. Yanlış diyemedim vardı bir atımlık barutum. Onu da kuru sıkı da kullandık. Yaaa.., böyle işte benim hayatım. Anlattılar demokrasiyi bir türlü anlamadım. Anlamadım diyorum; çünkü ya-şa-ma-dım.
Neyse Siz şu “demokrasi” vardı ya onu getirin, getirin de şu kavgayı bitirin…
#