Bu Nasıl Bir Tuzak
Bir buçuk milyar İslam âlemi fakru zaruret içinde yaşatılırken % 5 lik bir azınlığın ihtiyaçlarını sağlamak gayretiyle sülalece hizmetkârlığa soyundurulmuş, yediden yetmişe karın doyurma telaşı içinde aç kalma korkusuyla yaşatılan insanlık âlemi gerçek kimliğinden her geçen gün uzaklaştırılmaktadır. Kan gözyaşı nedense hep İslam âleminde. İslam âlemi ise kendi derdinde... Canlı kalmayı yaşamak olarak algılatan bir zihniyetin fikir babaları işi çok iyi kavramışlar ve kavramlaştırmışlar. Bakıyoruz da son yüz yılda savaşlar hep Osmanlı topraklarında sürdürülürken birilerinin gücüne güç katarak küreselleştirilen acımasızlıklarına da ortak bulabiliyorlar. Bu acıların sonu gelmeyecek mi? Bu mümbit topraklarda aç kalma korkusunun tohumları ne zaman ekildi dersiniz. Bu fitne tohumları nasılda yeşermiş etrafımızda. Çayın taşlarıyla çayın kuşları vurulurken bizler yol gösterici pozisyonunda yer almaktayız. Dünyaya hükmedebilecek bir neslin kendine bile faydası olamayacak hale kimler getirdi. Bu duruma nasıl getirildik. Hangi işlemlerden geçirildi irademiz. Umudumuzu her geçen gün niye kaybetmekteyiz. Yetişen neslimizle birlikte yürütülmeye çalışılan gerileme devrini itina ile uygularken büyük bir özenle takipçilerimize yaranmanın bir ödül gibi algılanmasını nefretle kınıyorum. Her nesil bağımsız doğup bağımsız yaşama arzuları içinde kıvranırken zamanla zilletten gurur duyma noktasına nasıl getiriliyor? Prangamızı kendi ellerimizle hem kendimize hem de geleceğimize vuruyoruz. Var olan bu arızalı yapıyı ve uygulamadaki yanlışları idraklere kazımak için ne mücadeleler veriyoruz. Ne cezalar uygulanıyor eğitilebilmek (!) için. İsyan edenler mi masum, isyanlara karşı koyanlar mı? Bir çadırdan üç kıt’a ya ulaşan bir neslin evlatları olarak bu günkü düştüğümüz zilletten nasıl kurtulabiliriz. Umut ve emek sömürüleri nasıl son bulabilir. Üç kuruşluk menfaatlerden nasıl uzaklaşabiliriz. Kısacası kendimize gelmenin metotlarını tespit edip tekrar hayata dönmenin yolunu keşfedebiliriz mi? Bu zihin bulanıklığı hepimizin aklını karmakarışık etmiş durumda. Şaşkınlığımız söylemlerimi ispatlamıyor mu? Hangi işimizde bir devlet politikamız mevcut. Eğitim derseniz yazboz tahtası. Dün çok iyi denilen bir uygulama üç yılda aynı kişiler tarafından yanlış denilebiliyor. Kimse hesap sormuyor. Kimse de hesap vermiyor. Aklımıza her gelen şeyi proje deyip sunabiliyoruz. Bir projedir aldı gitti başını. Ne uygulayan bir şey anlıyor, ne dinleyen, ne de projeyi hazırlayan. Sadece kendi kendimizi oyalıyoruz. Adamlar 15 katlı bir apartmanı 6 günde tamamlayabiliyor. Üretiyor üretiyor üretiyor… Bizlerde tüketiyor tüketiyor tükeniyoruz…
Demek ki gelişen dünya başımızı döndürmüş, bunun verdiği şaşkınlık bizleri iş yapan ellere değil, ağzı laf yapanlara teslim etmiş. Attık mı mangalda kül bırakmıyoruz. Etrafımızı görebilecek basiret gözlüğümüzü çıkaralı çok olmuş.
Birlikten kuvvet, dirlikten hayat doğar. Sessiz kalmak ise mahkûm olmak için seçilmiş, geleceğini ipotek altında yaşamayı içine sindirmişlerin en verimli halidir. Kendi köşelerine çekilerek sessizliğini davranış biçimine dönüştürmüşlerin yanında başkalarının sırtından geçinmeyi uyanıklık zanneden asalakların bir gün içine düşürülecekleri kuyuların taşeronluğunu yapmaktadırlar. Sefil yaşantısını gururuyla taçlamaya çalışanlar onursuz kişiliklerinin pençesinde ezilip yok olup gideceklerdir.
Şunu da unutmayalım. Bu topraklar koç yiğitlerini yine büyütecek, o’ koç yiğitler ki, tek dişi kalmış canavarın dişini sökecektir.
Saygılarımla.