M. Ali ÇINAR
Onuncu Köy
Aynası İştir Kişinin
Yayın:
Güncelleme:
Ben inşaat mühendisi değilim. İnşaatçı da değilim ama inşaatlar hakkında düşünmeden yorum yapmadan duramıyorum işte. Depremlerde bazı inşaatlar neden yıkılır. Çürük yapıdandır diyeceksiniz. Elbette çürük yapılan iştendir. Tüm inşaatlar çimento, çakıl, demir ve sudan oluşur. Çimento belirli bir oranda çakıl ile karıştırılıp sonradan su ilave edilip karıştırılarak beton haline getirilir ve inşaatlarda kullanılır. Tüm inşaatların ana yapısında beton vardır. Kimi perdeli, kimisi de perdesiz; mühendislerin çizdiği plan dahilinde yapılıyor binalar. Kirişler, kolonlar ve hasır’ın tamamı betondur. İyide neden bazıları yıkılıveriyor ufak bir sarsıntıda. Hata nerede yapılıyor dersiniz. Beş yüzyıl önce yapılan binalar hala dimdik ayakta. En önemlisi de kalem gibi yapılmış minareler. Kim bilir kaç deprem gördü. Ama depremler minareleri görmedi. O zaman ki imkanlarla yapılan o eserlerin ayakta durması gerçekten çok anlamlı. Şu an yapılan binaların ayakta duramaması da o kadar anlamlı. Ziya Paşa’nın dediği gibi “Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz”. Biz laftan başka bir şey üretemiyoruz. Edebiyat öğreniyoruz, güzel cümleler kurmak için. Çok laf öğreniyoruz tiyatro oynamak için. Çok fıkra üretiyoruz halkı güldürmek için. Aslında hepsinden bir ders almamız gerekmez mi? Dersi de okulda ezberlediğimize göre, göz göre göre işte hayatımız…Aslında yaptığımız hataların sonucunu yaşıyoruz. O kadar öğretebiliyoruz demek ki. Suçlu kim sizce. Yetiştiren mi, yetişmeyen mi. Elimizden bu kadar geliyor demek ki. Her şey ezberdir bizde. Ezberleriz, ezberlemeye devam ederiz. Kim çok ezber yaparsa o kadar başarılı olur. Sonuç ortada. Belki o kadardır adamın bilgisi. O kadar ezberleyebildi. Kime kızalım şimdi. Art niyet olmadan bilgi eksikliğinden de olabilir bunlar. Kim bilir sınıf geçmek için gecesini gündüzüne katarak okulunu tamamladı. Diplomasını da aldı. Koyuldu işe. Yükselen binaları dikerken gururlandı belki de. İşte bu kadar dedi. Bak okuduk adam olduk, koca koca binalar dikiyoruz. İşçiler harıl harıl çalıştı. Önüne konulan malzemeyi şekillendirdi. Kolonlar dikti, kirişlerle bağlantılar yaptı. Ardından sıvacılar, fayansçılar, kapılar mutfaklar ve sonrası satışlar. Süslendi içi dışı. Al benisi vardı. Çok sağlam dediler birileri. Ve ihtiyacı olanlar, ekonomik durumu el verenler arasında kapışıldı. Sonra içi en güzel halılarla döşendi. Çocuk odaları, mutfak dolapları, yatak odaları ve tüm etraf kaplandı. Herkes odasını paylaştı. Televizyonlar, bilgi sayarlar kuruldu. Kendi evlerinde oturmanın mutluluklarını yaşadılar. Durumu iyi olanlar bir ev daha, bir ev daha alma yarışına girdi. Her çocuğu için bir ev olmalıydı. Çocuğu olmayanlarda kiraya verip üç beş kuruş kazanmalıydılar. Öyle de yaptılar. Hep geleceklerinin rahat etmesi içindi. Ama bir gün geldi, ufak bir sarsıntıda yıkılıverdi. Çok can kaybettik depremlerde. Kimi kurtuldu kimisi de canını zor kurtardı. Binaların yıkılmasıyla umutlarda yıkıldı aslında. Kurtulanlar hayata farklı bir pencereden bakmaya başladılar. Önemli olan can sağlığı olduğunu geçte olsa fark ettiler. Ancak geç alınan tedbirlerin tedbirsizlik olduğunu gözleriyle gördüler.
Peki, hepimiz bu olup bitenlerden bir ders alacak mıyız? Yoksa kısa zamanda bunu da unutacak mıyız?
benim pek umudum yok. Çünkü her depremde aynı şeyleri duyduk ve yaşadık. Deprem geçince unuttuk.
Sonuç biz her depremde uyanır, deprem sonrası yine uykuya dalarız. Ne diyelim huyumuz… can çıkarmış huy bakarmış.
#