Neyin Sevdası Acaba?
Evet, içimizde mutlaka bir sevdamızvar. Olmalıda zaten. Ancak bu sevda nasıl bir sevda? Koltuk sevdası mı? Vatan sevdası mı? Bunun teşhisini koyabilmek oldukça zor. Hedefine ulaşmak için her yolu mubah görenler, er geç emellerine ulaşıyorlar. Sıçrama tahtası olarak önce yerini belirliyor ve sonra da sıçrayacak tahtaların kimlerin elinde bulunduğunu öğreniyorlar. Ardından yumuşak karınlar keşfediliyor ve o karınlar okşanmaya sıvazlanmaya başlanıyor. Taktik fena değil. İşin san'atını tahminim okullarda oynadıkları oyunlardan kavrıyorlar. Adamına göre davranış sergileme metotları iyice gelişiyor ve geliştiriliyor. Ülkemizin yapısı buna oldukça müsait. İlerleyemeyişimizin nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Gelen ağam giden paşam diyenlerin cirit attığı bir atmosfer hâkim her yerde. Adam işinin yürümesine bakıyor, memleketin büyümesine değil. Umurunda değil zaten hiçbir şey. Koltuğunu korusun yetiyor ona. Yine okullarda okurken öğrendiği laf ebeliğini de dil kuralları ölçüsünde kullanabiliyorlar. Çağdan kopsa ne olur; kıyamet kopsa ne olur. Fark etmiyor onlar için. Bilmiyor ki garibim bulunduğu yerin vebalinin ne olduğunu. Hissetmiyor ki adam ne olup ne bittiğini. Olayların her geçen gün arttığını... Hapishanelerin tıklım tıklım dolduğunu… Paylaşmanın ve bölüşmenin adının kaldığını... Rabbena hep bana diyen bir zihniyetin her geçen gün sayılarının çoğaldığını… Karnı aç olanları doyurmak kolaydır. Birkaç dilim ekmek birkaç zeytinle aç karınlar doyar, ama aç gözlerin doyması kıyamete kadar sürer ve sürecektir. Bu yazdıklarımdan dolayı hiç kimse beni sermaye düşmanı falan zannetmesin. Helâlından kazanan ve hak ettiği yere oturan, işin ehli olan hiçbir kişi benim eleştirilerimin hedefi olamaz. Ben hak etmediği bir şeye sahip olan kişilerden bahsediyorum. Haksız kazançla elde edilmiş sermayenin ya da koltuğun verdiği şımarıklığın ilkeli insanları rahatsız ettiğinden bahsediyorum. Başkalarının haklarını gasp ederek kendi hakları olmadığı yerlerde bulunanlar hakkında konuşuyorum. "Haram helal ver Allah’ım; asi kulun yer Allah’ım" diyenlerden söz ediyorum. Bu vebale ortak olanlar için de üzülüyorum.
Sözü uzatmaya gerek yok; Sonuç: bu gidişatın yanlış olduğunu, bizi birbirimize düşman edeceğini, akıl vermekle bu işlerin yürümeyeceğini aslında hepimiz biliyoruz. Kimi yatta yatıyor; kimi de parkta yatıyor. Bu dengeyi nasıl kuracaksınız? Asgari ücretle nasıl geçineceksiniz? Nasıl evlenip ailenize bakacaksınız? Çocuklarınızı nasıl eğiteceksiniz? Kavgaların birçoğunun temelinde önce ekonomik problemler sonrada ahlaki problemler mevcuttur. Okuyup işsiz kalan çocuklar. Yuva kurmak için para bulamayanlar. İş kurmak için sermayesi olmayanlar. Rahatı yerinde olan beyler diyebilirler; ne oluyor bunlara, rahat durmuyorlar. Sen onların yerinde olsan acaba ne yapardın. Bunu sordun mu kendine. Empati yaptın mı hiç. Parkada yattın mı? Aç kaldın mı hiç? Trende üçüncü mevki biletini alıp koskoca tirende vagonlar bomboş iken ikinci mevkide oturmak için mücadele verdin mi? Cebinde paran olmadığı için kaçak olarak trene binip yolda indirdiler mi seni? Kamyon kasalarında yolculuğun ne olduğunu bilir misin sen? Sahi komşu apartmanda artan yemekler yere dökülürken için gittiği oldu mu hiç? Sen nerden bilecen onları... Doğarken şanslı, yaşarken şanslısın. Ölürken bile şanslısın. Eşitlendiğimiz bir tek yer olacak. Beyaz kefeni giydiğimizde… Nasıl bilirsiniz sorularına cevap beklerken iyi biliriz diyecekler birileri bir şey bilmeden. Ardından gözümüzün doymadığı toprağa gömüleceğiz. Sadece toprağın bol olsun diyenler çıkacak. Bende diyorum şimdiden toprağınız bol olsun.