Ne Yaptığımızı Bir Bilsek
Eğer Sen Sahip Çıkarsan Batmayacaktır
Değerli dostlar,
Zihin bulanıklığının giderek çoğaldığı, sağlamla çürüğü ayırma güçlüğünün her geçen gün fazlalaştığı, karar vermede zorlandığımız, yani otantik bir düşünceye sahip olamadığımızın farkındayız. Bu yüzden de prodüktivitenin her geçen gün düştüğüne hepimiz şahidiz. Kısacası eyyamcı bir toplum olma yolunda hızla ilerliyoruz. Peki, bu duruma nasıl geldik? Yıllardan beri seçimle iş başına gelenlerin verdikleri sözler oy kullanan halkı memnun edememiştir. Muhalefette verilen sözler, iktidar olduklarında unutulmuştur adeta. Bu durum ise halk indinde siyasetçiye duyulan güveni zedelemektedir. Ancak bu güne kadar seçilmiş kişiler iktidarda verilen sözlerin hangi engellere takıldığını, iktidara taşıyan seçmenine söylemekten çekinmişler, ya da gizlemişlerdir. Bunun sebebinin de ne olduğunu dönüp halkına açık seçik anlatmadıkları gibi, sanki çok başarılı olmuşcasına kendilerini övmekten öteye geçmeyen süslü sözlerle yine seçmenin karşısına çıkıp oy isteyebilmişlerdir. Bir umut içinde yaşayan bu mazlum Millet, gün geçtikçe umudunu yitirmeye ve kararsızlaşmaya, aynı zamanda güven duygusunun da gittikçe azalmasına vesile olmuştur. Atılan nutuklar ve sloganlar insanlarımızı artık coşturmuyor. Çünkü sloganlar insanları hedefine götürmekten daha çok karamsar yapmaya başladı. Her şeye kuşkuyla bakmasını öğrettiler bizlere. Arızanın nerede olduğunu keşfedemeyen birçok düşünce adamı türedi. Birinin ak dediğine diğeri kara demekle yaklaşık bir yarım asrı yedik. Bizler birbirimizle didişirken adını bile duymadığımız ülkeler bizi sollamıştır. Bunun temel sebebi de Eğitim ve Öğretim de yapılan büyük hatalardır. İnsan ileride gelişecek bir takım kabiliyetlerle dünyaya gelir. Bunun bile farkına varamadık hala. Eğer bizler gelişmiş ülkelerin gelişmelerine sebep olan öğretim modellerini örnek alsaydık, bu gün yerimiz burası olmayacaktı. Yazboz tahtasına dönen ve çağı bir türlü anlayamayan Milli Eğitim ve müfredatı maalesef ülkemizi bu noktaya getirmiş ve neslimizi çağa yenik düşürmüştür. Beklentiler ise ütopyadan öteye geçememiştir.
Bana göre Başkente dışarıdan danışman getireceğimize, kendi düşünürlerimizi gelişmiş ülkelere gönderip Eğitim-Öğretim metotlarını araştırıp müfredatlarını inceleyip ülkemize taşısaydık daha iyi olmazımıydı. Maalesef geçen 100 yılı heba ettik, Diplomalı cahillerle doldurduk ülkemizi. Laf cambazlığı aldı yürüdü. Devlet politikamız olmadı hiç Milli Eğitim de, Her gelen iktidar yenilik adına bir şeyleri hep karıştırdı. Üç beş günlük seminerlerle adam yetiştireceğimizi zannediyoruz. Tabiî ki birilerine de bu yolla çıkar sağlamaktayız. Eğer sorunlarınızı ehil olmayan insanlarla paylaşır, bunları rapor haline getirir yetkililere de bilgi diye sunarsanız kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmaktan başka bir şey yapmamış olursunuz.
Emaneti ehline vermedikçe, ehli zikre sormadıkça gelişmek ve değişmek hayal olmaktan başka bir şey olamaz.
Son olarak diyeceğim şudur, tedavi olmak istiyorsak, önce hastalığın teşhisini iyi yapmamız gerekir. Teşhis konulmadan kullanılacak ilaçlar hastalığı tedavi etmediği gibi akıl almaz yeni hastalıklara muzdarip kılacaktır. Bu bilinçsiz tedavilerle de vücut direncini yitirecek sonuç ise malumdur...
Uyarlı bir toplum değil, duyarlı bir toplum olmaya özen gösterelim diyor.
Hepinize sağlık ve sıhhat temenni ediyorum.