Kurban
Kurban Bayramının nasıl geçeceği yazın sıcağı, et telaşı düşündürüyor beni.
Gurbette ekmek kavgası veren hemşerilerimizin “niyetlerini” ezbere okuyorum.Kurban fiyatları doğal ayıklanmaya neden olacaksa, islami ibadetin gizliliği incelenmelidir. Topladılar çıkardılar, eski evin çürümüş ciğerine, taze nefes vermenin hilesini buldular.
Hasret bu ya:
Bacadan giresiyiz o çınlayan metruk ve tenha eve.
Kapısında serili gurbetin müşekkel haritası… Beni anahtar kadar tanıyan kilit.
Aklı kapıya takılı olana sorun, sorun ki mahzun ve yalnız kalan kimdir?
İçerde merdiven altlarında nacak salladığı gençliğini anımsatan- odunluklar bomboş ! Eşya “can almaya” hazır. Vefâsızın borcu ödenecek de, bayram başlayacak.
Eskiden –daha dün- :
sobalık,
fırınlık,
ocaklık,
tandır ve pekmezlik,
kavurmalık diye kütüphâne gibi dizdiğimiz odun katarları nerde? Zarif ve yenşek Taraklı baltası küflenmiş, kullanan yok.
Yalnız onlar mı?
Lacivert -tersyüz edilmiş- takım elbiseleri diri ve hazır tutan askılar kime küsmüş? Kapı ardında yalnız geçen günlerinin çetelesini sayıyor. Kaç yıl geçti de onu oraya asan delikanlı dönmedi odasına. Kaç yıl oldu ki gideli? Bırak, bu soruyu da askıya al . Çoğunun “güvey girdiği” o oda, konuşmamağa tövbeli. Söylenmemiş ve söylenmeyeceklerin kırk anbarı.
Ermemiş ve erişilmemiş emellerimize, biz kurban olduk.
O emeller ki hep beklendi.
Bayramdaki kurban mı? O hep geldi geliverdi. Biz de kestik..Gelmemiş emellerimizin tesellisi, bize va’dedilen rızkımızın diyeti.T adı cennet kıvamına ermiş erenler sofrası. Kavurma demişler kısaltmışlar kimse onun etin neresinden yapıldığını bilmiyor. Gurbetin bayrama gelenlerin gönül kavurmasının tarifi yok.
Bayram namazı. Ortada ne döndüğünün farkında olmayan torunlar. Tavı gelmemiş o rendevu. Bir yıl daha peşin verilen avansımız. Yaşlıların mecali Yunus Paşa Camiinde çokbilmiş cahil müftüler için mağfiret diliyor. Elbett cemaat "amin...amin" diyecek.
Pay dağıtımında vicdanı kestane terazisi gibi denge arayan, annem babam aklımda. Terzi Cemal’e takılırım böylesi bayramlarda.
Çünkü o en tarafsız yerlilerdendir.
Ben ona : "Açıkcası kocadık.” dediğimde.
“Yok abi tekbirlerde bile, salavatların dizimindeki eski özenti kalmadı. Taraklı camilerindeki ibadetin kıvamı, İstanbul camilerini andırırdı, der iş koyardım.
Gene dedim ki:
Bıdıklama, bayram vaktinde. Bize hizmet vermiş bazı müftü efendilerin anlar görünen cahil suskunlukları, seni beni kudurtur. Beni konuşturma. Müftünün kestiği etten kavurma olmaz.
Taraklı’da yardıma gereksinen, kurbanda pay bekleyen mahcup ve mülâyim olanımızı olamayanımızdan ayırır, ayırmayı bilir. Taraklı ariftir. Konuşmayanıı bilir, anlar. Sorup arayana da adres tarif eder.
Sayın Cemal Çetin geçenlerde bana dedi ki:
“Farkında mısın abi , “eski bayram namazlarındaki tat ve lezzet kalmadı”.
Dedim ona ki:
“Valla Cemal, bayram aynı bayram, namaz da aynı namaz. Galiba bizim tadımız tuzumuz değişti.
Toplu ibadetlerimizdeki geleneksel kıvamı duruldu. Camimize büro ciddiyeti çalındı. Kural, estetiği ezdi. Muhabbet kumaş gibi dürüldü biçildi Iğıl ığıl ağlardık. Paldır küldür gürültüye boğulduk. Milletin gözü ayakkabısına takıldı kaldı. Müezzin efendinin sesi, ezanı ikram ederken, hoperlörün önünde tekniğin gölgesinden bağımsız olsa daha iyi olmaz mı? Çakal havızın hoperlörü mü vardı?. Müslüman azarlanmadan ibâdete çağrılsa fena mı olur? Ezanlarda mâkam ve gâde endişesi “bu böyle ” müdânasızlık, özentisizlik yaygın. Arab hayranlığı hat safhada. Mukallid Arab hayranlığı, imanımızın kalitesi gibi algılanıyor. "Arab gibi olmaklık ile" Müslüman kalitesinin k ı s t a s ı bilerek ve karmaşık tutuluyor.. Sadece camide mi, ibadette mi, bu sinsi değişme devletin tetkik etmesi gerekirken, Arab-a benzerlik yarışı diyanet hizmetlerinde de revaçta. Taraklı müftülğünü dinleyenler Arabca-nın zamkı ve çeşnisiyle müftehir evlerine dönüyor.
Dalgınlık ettim bağışlayın.
...
Bir baklava icadı çıkardılar. Taraklı’nın “kıvrım –böreğini-” unutturdular. Anımsatmakta yarar var. Taraklı’da eskiden baklava değil, “kıvrım” yenirdi.
Bu bayram sözü, kelle paça, munbar, incik, işkembe gibi başlıklara getirip de, iştahınızı sakatatla sakatlamak istemiyorum. Ne var ki kelleyi dağlarken demirin illâki kızıllaşması gerektiğini rahmetli Madan Mus’tabey’den duymuşluğum var. Benden demesi.
Bilmem Mutaf Hayâti Abi bu bayram biley taşını çıkarıp da hizmet verecek mi? Ben reis olsam, nam olsun diye yövmiyesini öder, Hayati Abi’ye kılıç biletirim, saldırma biletirim.
Canım, insan mı, ‘kurban mı”, kesiyorsun’ diyeceksiniz ya, bağışlayın.
Ahir zamanda biley taşını bile, “battal edip işsiz bırakan bu küresel çürümeye” dikkatinizi çekmek istiyorum. Çok yakında bu sanal dünya, bize ekranda da kurban kestirir mi kestirir… Bundan korkuyorum. Kılıçları biley taşında bileyip, hayalimde masatlayışım, “geçmiş zamanı bâri” tekniğin elinden kurtarıp kaçırmak. Gelecek zaten gitti gider.
Çamcukuru’na gelince:
Her kabir ziyâretinde ben rahmetlilerin bağışlanması için rabbimize seri dileklerimi iletmemin yanısıra:
“Rahmetlilerin” de beni bağışlaması için özenerek okurum ezberimi. Öyleyse yaşayan büyüklerimizin kadrini kıymetini bilelim diye öneriyorum. Kırk kere denedim, bir kabir başında “nedâmet terennümü-nün” kuruş getirdisi yok. Geç kalmayın, sağ olanın kıymetini bilin. Gidin el öpün. Kıytırık korkularımızla mayalanmış “kininizden de” cayın. El sallayın, barışın. Özellikle şeker kutusu kadar eni boyu dar Taraklı’mızda hepimizin bildiği kemikleşmiş dargınlık ve kırgınlıklardan, ya kendi kendinize, ya da kendiniz başkalarına vesile olarak “yaşayan mezarlara” can verin. Onları uyandırın.
Şaka şekaret,
Erken oluyor ama,
Bayramınız kutlu ve mubârek olsun muhterem hemşerilerim. Nice bayramlara.
Ahi Naci İşsever
#