Susa-Kaldım
Türk Sanat Musikisi’nden, kulağımıza akan sesin, gezegenler arasındaki uyumlu dengeden esinlendiği söylenir. Bu denilen, bence doğrudur.
Makamların lezzetinde, yıldızların karakteri yansırmış. Onlardan sızan yorumun, "beşerî" değil de, “ilâhî” bir kaynaktan beslendiği -ilham- söylenir.
Belli ki insan, fıtratında taşıdığı za'af-tan soyutlanamıyor.
Sayın Celâlettin Ağırbaş’ı, bu kompozisyonunda , genlerinin peşinde izliyoruz. Kendilerinin Türk Sanat Musikisi'yle olan ilgisi, yaratılışındaki “olmazsa olmazların” arasındaydı. Elindeki oyuncaklar, -mandolini, kemanı ve ud- saz olmaktan cayıp, “iz olma” kararlılığındadırlar.
Sayın Ağırbaş bu yapıtta, “o izin peşinde” sürüklüyor bizi!
Karınca kararınca kendileri ile yaptığım çalışmaların, bu eserdeki payı, benim vefa borcumun son taksididir. Halkımızın böylesi bir yapıta gereksinimini hissedip, gerekeni yapmakla Sayın Celâlettin Ağırbaş, mal canın yongasıdır diyenlere sanki itiraz edip:
“Hayır! Bünyemizin yongası, kültürümüzdür, ” diyor. Özenerek kutluyorum.
Sayın Ağırbaş, bu proğramda, zevklerimizin evrensel boyutunu imâ ediyor.
Tercihlere sindirilmiş ustakâr yerleştiri ve resmedilmiş desen, tümümüzü doyurup sindirtecek kıvamda. Konserinin kapsam alanını, ne daraltmak ve ne de genişletmek mümkün.
Öyle bir yapıtla karşı karşıyayız ki:
Dileyen kulağının, dileyen güzünün gereksinimine anında ulaşabiliyor.
Eser bir musiki piramidi olarak, inşa edilmiş. Belleğimizdeki ezberimizin kılavuzu olarak, çıraktan ustaya kadar, herkesin birikimine indeksli bir çalışma.
Musikimizi, bir öğün yemeği gibi sindiren müptelasından tutun da, sokaktaki “sıradanlara" kadar” hepimizi kucaklıyor.
Toplumun her kesimine ulaşan, bu usta çalım, fark edilmelidir. Ben bu farkı özenerek anıyorum.
Bu yayılımda,
Kültürel açıdan yara bere içinde olan Almancı Kuşak'lara da yönelmiş, mânidâr bir çalım hissediliyor. Konser bu kez, gurbetten memlekete "birşeyler" taşıma gayretinde.
Ustanın bu çabası, Cumhuriyet Kültürü’müzde , Türk Sanat Musikisi’nin etkinliğinin, ne denli derin algılandığının kanıtıdır.
Sayın Celalettin Ağırbaş :
Gülü koklamayı, kuşu uçurmadan dinlemeyi, nerde ve kimden öğrendiğimizi, bu yapıtta açığa çıkarmıştır.
Seçtiği parçalarda, dünyaya gelirken unuttuğumuz sesleri anımsıyoruz.
Tümü ezelde dinlediklerimizdir.
Bu eserin muhtevâsı, bizim sesimizin kuşattığı vatan topraklarının koordinatlarını içermektedir. Sesimizin haritası burada çizilmiştir. Bizi evrene ve evrensele davet eden müsikimizin üç boyutlu kataloğudur.
Böylesi güçlü bir uğraşın üstesinden gelen Sayın Ağırbaş’ı kutlamakta gecikmemeliyiz. Bu çapta bir kültür hizmeti için, katlanılacak yorgunluğu, ancak o tertipler ve kotarabilirdi. Nitekim sesimizle helâllaşmış,
Şimdi sıra, evrensel vatandaşlıktadır.
Hakkımız helâl olsun.
Ahi Naci İşsever
#