Torun
Geldiği günden beri izlerim. Topla çıkar, "bir sene" oldu. Ben de kendimi "önemseyerek" kasıldım. Böyle tanıştık. Meğerse benden daha "yetkin-koyu" bir hemşerimizmiş." Taraklı'nın temel surunlarıyla ilgili teklif ve incelemeleri için yanında "çantacı gezdiren bizim "Garşı Ma'le'den " Sırı Havız'ın Torunu". Ona kıyasen ben, Mat-ma-larlı Rüştü'nün Komşusu. Ya da -özür dilerim-, kavalda mâkam süzen önemli bir delik. Gene -özür dilerim- hani:
"Zurnanın son deliği" derler ya? Nerden üfürürsen üfür, "ince-hava."
Her hâl-i kârda, benden daha fazla Taraklılı ki benim için önemli olan da bu! Babasını , Rahmetli Amcası'yla Büyükbabası'nı da, -iyi- tanırım.
Kızılsu'daki su "savanğı'nı" müşterek kullandığımız, bahçeye Babam, "Yaşar'ın Yeri", derdi. Sonradan orayı, bugünkü sahibine satıp, yükünü ve mesaisini hafifletti.
Büyük Babam Hayta Hafız'ı da,
Bu yazıya konu edindiğim, Onun Büyükbabası vesilesiyle, bilhassa anar anlatırım. Taraklı onlara "Sırılar" der ve "Sıravız" diye anar.Herhalde doğrusu, "Sırrîlar" olacaktır. Yani ki bu yazıda (iki Hafız) var.
Babasından daha çağdaş görünümlü,( bi tâvatur), Efendi mi Efendi biri.
Düğün değil, bayram değil,... derler ya?
Benim kendilerini anmam için, düğün ve bayram gibi, tantanaya, gerek var mı bilmem. Çünkü düğün ve bayramdan da öte, "yazılımları ve de yazarlığı" var. Emek verilmiş bir fıkra yazarı. Fazla Efendi. Mesele bu kadarcık (tanışım) iken:
Billazlı Me'met'in Kızılsu'daki, kavaklığı, "Aga Naci'de iken", de,
aynı "savan'gı" kullanırdık. Arada bir Çömez Me'met de gelir, sudan bahçeden anlar gibi, "savangı" debeştirirdi.
Yatsı namazından çıkarken, kıkır kıkır gülen Odabaşı Saim Abi, "Çömez Me'med'in, dosdoğru bahçe sulayabildiğine , -hayatta- inanamadığı için, kıkır kıkır gülermiş. Bu bahçe işinden zerre kadar anlamadığı için, her seferinde de, rahmetli Naimler'in bahçesini sularmış.Yani ki gos koca Prf. Dr. adayı Çömez Me'met, kendi bahçesinin savangından haberi yok.
Özenerek anlatıyorum, ben de elimde hafif bir kazma, sel artığı Yaşar'ın yerini iyi suluyorum. Alacağım elli kuruşu bırak, yeniyetmeliğimin de bittiğini, Babam tasdik edecek de, ben Sadi Abinin kahvesinde tavla oynayabileceğim.
Babamın "Yaşar'ın Yeri" dediği yerde biz, Öğretmen Avni Bey'in Guzgunlarda denediği, Kanada Kavak'ını deneyen "ilk" Taraklılı'yızdır.
Laf lafı açıyor.Belki yazının sonu yaklaştığında ,"geçiştirilmiş ve de çok geç iade edilmiş bir ibadetin", tamamlanmasına yardım edin lütfen.
Sırı Hafız'ı, ben akran hemen herkes tanır.Hele hele Hafız Ağa, Çentikler, Sofu İsmail ,Taci, Hacımollalar'ın Mehmet, Hayta Ahmet ve Naci, Karacalarlıların tümü, Çömez Me'met, Ka'ya Didar, Gavalliler, Gante Recai, Narzanla'lı Sabattin, Tüccar İsmail , Dayı, Halhalı Suat , Nalbant Osman, Cozuk Hayati, Sofollu Naim, gerisi de var ama, kösüldüm.
Şahit olun lütfen,
U zamanın deh'rinde, Oynamak Yerin'i satarak, Sırı Hafız'ın "diyeti" ödenmiş de
Mesele "şer'an" hal-olmuş ama, buğün burada babamın vasiyetini de ben koşturuyorum.
Diyor ki:
"Git adamdan,
ceddinden, çoluğu çocuğundan ÖZÜR dile de vebalden kurtar bizi "diye vasiyet ediyor. Parmak gittikten sonra, birinci dünya savaşındaki İngiliz esaretinden de sağ dönen, ,, Dedem Hayta Hafız öldü de, Sırı Havız'ın Selâmına ulaşamadı. Cennet mekan olsunlar.
Şahit ol yarab.
Nâr ile şakalaşıp, nûra s a k a olurlar.
Ahi Naci İşsever
#