RAMAZAN KOKUSU
Herkesi “bir telaş,” “bir telaş” sarmış ki sorma .
Bayramda Boyacı İhsan’ı bir kaşıntı tutar.
Taraklı’yı “eş dost” bilir zaten. Oranın tatlısına tuzlusuna karışma.
Takvimi önemli.
Acele “ işi” olanlar” başka.
Takvim senin olsun.
Mesele ?
“Bizim Ramazan topu nerde ?”
Belediye ilan verip arar olmuş emme (ama) bulamamışlar .
Nerdeymiş efendim ?
Kim,
“TOP” atıldıktan sonra patlarmış.”
Daha bir sürü “çokbilmiş” soru !
…
Bu sene 100. cü yıl ya ?
Boyacı İhsan - nedense- lâfı uzatıyor.
Neymiş efendim ?
Bu sene, “iftarda top atıp müjde vermek için,” en az
geçen senekinden 200 lira (ikiyüz) lira fazla olmalıymış.
İcat çıkarmayın dedim ama, kafam çok gızdı. (kızdı) .
Neyse ?
Soruşturduk.
Mesele anlaşıldı ki:
“Davulcu İhsan’nın” adımlarının boyu, “o yaşlandıkça kısalırmış.”
Artık eskisi gibi gulaçla (kulaçla) değil de, metere (metre) ile gidiş geliş hesab ediliyormuş.
Bundan dolayı da yapılacak “davul hizmeti de tekrar silbaştan pazarlanacakmış.” Çünkü bunca sene insan yaşadıkca gocarmış. Davulcu İhsan’ın da -zaman- geçtikçe “ adım sayısı çoğalır olmuş.” Bu nedenle davulcunun fiyatı da eskisi gibi olmayıp artırılmalıymış.
Rahmetli Cevat Hafız’ın Alaaddin Abi’nin de,
bir Ağabeyi vardı.
Sar’a hastası idi.
“Hastalık Nöbeti” nüksettiğinde dikkatle taşıdığı “şeker galburu (kalbur)” dıngılıp yere düşer, “biz mahalle çocukları da dağılan şekerleri toplar yerdik.”
Bu sar’a nöbeti geçince mösür Emin’in Oğluna gelirdi sıra.
Ama şimdi sıra !
Topal Vecdi’de.
Vecdi’nin aslen Koca Kemal’den satın aldığı evinde biz -Ormancı Saadettinler- “kiracı” idik. Mahalle Camiinde Hüseyin Hafız (Üsen Havız) ezandan önce bizim kiracısı olduğumuz evin önünden geçer, camiin şadırvanında abdesttini alırdı.
Şekerci Rıdvan çocuk sayılırdı.
Rıdvan Büyük Baba’sının -kıpır kıpır kıpırdayan- eşeğini sulamadan önce, semere kendi de binip kurulur, Aşağı Sokağı beraberce -eşekle birlik- elekler-diler. Eşeğe binmek, bir yeniyetme için sağlama alınmış bir iş sayılmazdı.
“Aşağı Sokak”
Karşı Mahalle’nin “süzgeci” gibiydi.
Develi ve atlı kervanlar,
yorgun kervancılar,
Camiin Avlusu dışında mola verip, hayvanlarını “nefeslen-dir-dikten sonra “ “Uzak Doğu’ya” açılan “İpek Yolu’nun” “Bu önemli kavşağında olduklarının farkında bile olmazlardı.
Günlük Yaşantı’nın, “kavşakbaşı” olan “Aşaysokak”, ne kadar önemli olmalı ki devrin parti başkanı sayılan KOCA KEMAL’in Konağı da kantarın topuzu gibi dururdu. Bu konağın Karşı Mahalle’nin girdisine çıktısına karışıp ilgilenen önemli bir konumu vardı.
Dumanlı Mecbure,
Dumanlı Hasan,
Dumanlı Hüseyin,
Ve Dumanlı Nursel.
Aşağı Sokak çocuğu idiler.
Dumanlı Hafız’ın Konağındaki desen, daha yoğun ve emek verilmişti.
…
Koca Kemal’den sonra ilgi tutmak zor olsa da, Taraklı’da anlatılması gereken delikanlı kişinin, “Ayakkabı Tamircisi” Fahrettin Çavuş’dan (Usta) başka, önemli bir kişi yoktur demek gerekir.
Sayın Mustafa Şenol’a sorarsan Aşay Sokağa alışıp kaynamak için çeyrek asır lazım.
Neden ?
Aydınlı Mustafa bile sokağa kaynamak için “adam vurmadı mı ? ”
Yani ?
Her çiçek sulayana “bir adam ölüsü” çok gelmez mi ?
Koca Kemal’i,
Selim Efendi’yi,
Ve Aydınlıları,
Bilmem ma’leleyi (mahalleyi) saya saya bitirdik mi ?
Haa !
Boduk Kazım’a dedim ki:
Kardeşine söyle de, “bağ bahçe almaynan ma’leye (mahalleye) girilmez. Kardeşin Mustafa’ya söyle de, “garşı (karşı) mahallenin sınırı sayılan “küllüğü” temizletivesin.
…
Vay sen min deyen ?
Hay demez olaydım,
U (o) gadacık (kadarcık) laf,
“Kömürcü Hüseyin’e gitmiş”.
“Sizin kömürlükten duman tütüyor,” “benden deyvemesi” demişle.
Ben de Boduk Kazım’a çarşıda rasladım ve söyledim.
Bana dediğine bak !
Ben söylemeye kalktım da :
“Valla Naci Efendi Kardeş, Lafın gizlisi yok.
O (u) çöplükte bir -ok mu va ne ?
Ben bizim Mustafa‘ya, senin bu dediğini dedim de, nerdeyse beni “çöplüğe” gömüverecekti.
…
Baktım bi (bir) duman tütüyor. Ben de peşini bıraktım.
Demeye gamadı (kalmadı) İzzet Çavuşun Memede gada (kadar) gittim.
Emme laf uzadı.
Müzüplük bu ya ?
Kardeşim Ata tutturmuş “ Ben NOHUT gavesi” içcem deyo (diyor). Canı çekmişmiş. Parasıynan değilmiymiş,
Üsen (Hüseyin) Ha-vıza (hafıza) soralım demişle. O da demiş ki .
Has kahvenin nesi vamıştı da, “nohut kahvesine sıra gesin” demiş.
Aşay (aşağı) sokakta, Selim Efendilerle , Aydınlı Konağı yapışıktır.
Selim Efendiler’i” anlatmadan geçemem.
Selim Efendi emekli bir Osmanlı Subayı idi. Halkımız, nüfuz kaydı Selim CAN olan bu subaylığına ek olarak onu, “SELİM EFENDİ diye anmıştır. Bu sivil efendilik tercihi Selim Can’a halkımızın verdiği sivil bir rutbedir.
Aydınlı Mustafa’nın, Selim Mehmet’e yaptığı komşuluk bir merdiven kadar da olsa anılasıdır. Selim Efendi’nin torunu olarak beni şahit yazın.
Dedemin “emireri” neferi Rifat Efendi’nin oğlu Cemalettin Hoca’nın Ablası Mukaddes Hanımın da anılması gerekir.
Kerimler sokağımızın sülale boyu Efendi doğmuş ve kalmış bir kanadıdır.
Aşay Sokak “yarı oldu ama” benim aşay sokakla alıp veremediğim henüz bitmedi. Mahşerde Boşnak Sezai ile aynı safta olmayı dilerim.
Hayırlı Ramazanlar dileğiyle.
Ahi Naci
#ortalik-ramazan #naci #issever